Ses yükseltme bağlamında bir 'Kelt Ruhu' derlemesi: Sinéad O’Connor

Sinéad Marie Bernadette O’Connor.
Sinéad Marie Bernadette O’Connor.

Günümüzün hızlı yeni medya dünyasında amacını unuttuğumuz çoğu hareketten biri “Me Too” hareketi. Özellikle çocuklara yönelik istismara dikkat çekmek için son yıllarda sosyal medyanın da etkisiyle daha çok gündem olan bu hareketin ilk girişimi, aslında 1992’de ana akım medyada yer bulmuştu.

1966’nın 8 Aralık’ında, Dublin’de ismini, İngiltere’ye karşı yürüttüğü bağımsızlık savaşıyla duyuran İrlanda cumhurbaşkanının eşinden alan Sinéad Marie Bernadette O’Connor dünyaya geldi. Annesiyle babasının ayrılmasından sonra annesiyle yaşamaya başlayan Sinéad, anlaşamadıkları için 13 yaşındayken babasının yanına taşındı. Çocukluk travmaları uyarınca eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Fakat sonra devam ettiği okulda müziğe ilgi duymaya başlayıp dönemin meşhur şarkılarından birini o billur sesiyle söyleyince “Tua Nua” adında bir müzik grubuna katıldı.

Diyapazon

Babası, müzik yolculuğunda kendisine destek oldu ve Sinéad, tamamen müzik üzerine eğilerek kendi müzik grubunu kurdu (“Ton Ton Macoute”). Grubuyla ismini lokal olarak duyurmaya başladığı bu günlerde (80’lerin ortaları), ilerleyen zamanlarda onun psikolojisini, içsel yolculuğundaki tekâmül serüvenini belki tamamen etkileyecek olan annesini bir trafik kazasında kaybetti. Bu sebeple memleketinden uzaklaşmak istedi ve Londra’ya taşındı. Burada müzisyen ve prodüktör John Reynolds ile evlendi. Reynolds, iyi bir müzisyendi, aynı zamanda prodüktördü ve Sinéad’in ilk albümü “The Lion and the Cobra”ya 1987’de, ikinci albümü “I Do Not Want What I Haven’t Got”a 1990’da ve üçüncü albümü “Universal Mother”a 1994’te prodüktörlük yapacak, hatta bu albümle “Yılın Prodüktörü” ödülünü kazanacaktı. Burada Sinéad’i hayata bağlayacak iki kişi daha vardı: Bob Dylan ve U2’nun Bono’su. Bu isimlerle yaptığı çalışmalar Sinéad’in hayatında bir dönüm noktası teşkil etti.

Milyon taşı

1990’da çok ünlü ve ondan biraz daha ünlü biri arasında yaşanabilecek çok ilginç bir “müzik tarihi” hikâyesi vuku buldu. “Tüm zamanların en büyük sanatçıları”ndan olan; funk, new-wave ve synthpop’un kralı Prince, belki de kendisinin çok da önemsemediği bir parçası olan “Nothing Compares 2 U”yu Sinéad O’Connor’a verdi. Sinéad, bu şarkıyı stüdyoda yeni bir aranjman ve yorumla okudu, klipte ise o duru güzelliğiyle sadece tek bir kameraya bakıp parçanın duygusunu geniş bir kitleye aktardı. Bu “dazlak kafalı çılgın ve aykırı kız” Prince’in ağzından ama kendi kalbinden; kâh yaşayamadığı çocukluğuna, kâh kaybettiği annesine, kâh ailesinin her ferdinin yanında bulunduğu o sermest anlara atfen hayatına girecek olan çocuklarına şöyle diyordu:

  • Sensiz çok yalnızdım
  • Şarkısı olmayan bir kuş gibi
  • Hiçbir şey durduramaz bu yalnız gözyaşlarının akmasını S
  • öyle bana tatlım, nerede yanlış yaptım?
Programın ilerleyen dakikalarında Sinéad, eline dönemin Papası II. Jean-Paul’ün fotoğrafını alarak onun çocuklara yönelik cinsel istismarlara ses çıkarmadığını söyledi.
Programın ilerleyen dakikalarında Sinéad, eline dönemin Papası II. Jean-Paul’ün fotoğrafını alarak onun çocuklara yönelik cinsel istismarlara ses çıkarmadığını söyledi.

20 Şubat 1991’de New York Radio City Music Hall’da düzenlenen 33. Grammy Müzik Ödülleri Töreni’nde “Nothing Compares 2 U”nun da içinde bulunduğu ikinci albümü “I Do Not Want What I Haven’t Got”la En İyi Alternatif Müzik Performansı Ödülü’nü kazandı. Fakat aktivist duruşunun da verdiği yetki ile, sadece şovdan ibaret olduğunu düşündüğü ve çocuk istismarı, savaş karşıtlığı gibi özellikle 1990’larda dünyayı değiştirebileceğini düşündüğü hiçbir konuya dikkat çekilmeyen bu etkinliğin ödülünü reddetti. 25 yaşında, iri mavi gözlü, saçlarını tamamen kazıtmış olan bir kız, Kelt ruhundan gelen o bağımsızlık ve adalet genleriyle dünyaya kafa tutuyordu. Asıl kıyamet ise 1992’de kopacaktı.

Yalın kılıç

1990’ların başlarında Katolik Kilisesi, ruhban sınıfına yönelik cinsel taciz suçlamalarıyla çalkalanıyordu. Sinéad ise 1992’de NBC kanalının çok izlenen politik hiciv programlarından ve variety show’larından biri olan Saturday Night Live’a (SNL) davet edilmişti. Programın ilerleyen dakikalarında Sinéad, eline dönemin Papası II. Jean-Paul’ün fotoğrafını alarak onun çocuklara yönelik cinsel istismarlara ses çıkarmadığını söyledi ve dünyanın gözü önünde bu fotoğrafı yırttı. Kendisi de bir istismar mağduru olarak mevzuyu öyle içselleştirmişti ki katılığıyla bilinen o dünya dahi bu sessiz ama “sansasyonel” eylem karşısında ikiye bölündü. Tutucu ve sert Katolikler elbette onu eleştirip topa tutarken bu küçük devi destekleyenler de yok değildi. Yine de bu dönemden itibaren çok yalnız kaldı, daha doğrusu yalnız bırakıldı. İşte ilk “Me Too” sesi, böylece ana akım medyadan dünyaya yayılmıştı.

Alternatif ve bağımsız rock’ın kült ismi Morrissey onun için şöyle diyordu: “Sinéad, dürüstlüğü için ağır bir bedel ödedi. Kısır bir döngüye giren müzik endüstrisi tarafından alaya alındı, görmezden gelindi ve kenara itildi.”

Linç kültürünün kültü

Sinéad, 2009’da bu kez dönemin Papası XVI. Benedictus’a yönelik sert eleştirilerde bulundu ve istismar olaylarına yönelik sağduyulu kamuoyu ile iş birliğine ve ortak paydaya yanaşmayan “ilgisiz” tutumu nedeniyle Papa’nın görevinden ayrılması gerektiğini belirtti. Ülkesindeki bazı din adamlarının yaklaşık 30 yıl süreyle çocuklara tacizde bulunduğunu aktaran hükümet raporu, bu eleştirilerinin en büyük dayanağıydı. Bu rapor, İrlanda hükümetinin görevlendirdiği bir komisyon tarafından hazırlanmıştı. Bu raporda bazı din adamlarının, 1975 ilâ 2004 arasında 300’den fazla çocuğa cinsel tacizde bulunduğu ve bu yöndeki şikayetlerin Dublin’deki otoriteler ve diğer kilise yetkililerince örtbas edildiği” yazıyordu.

2022’de Sinéad’ın 17 yaşındaki oğlu Shane, tedavi gördüğü ruh ve sinir hastalıkları merkezinden kaçıp intihar etti.
2022’de Sinéad’ın 17 yaşındaki oğlu Shane, tedavi gördüğü ruh ve sinir hastalıkları merkezinden kaçıp intihar etti.

1990’ların aykırı prensesi Sinéad O’Connor, 2017’de bir sosyal medya platformundaki hesabında ismini “Magda Davitt” olarak değiştirdiğini söyledi. Magda, “iman, emniyet ve sadakat” merkezli çocuklar yetiştirmeyi simgeleyen Afro-Asyatik bir isimdi ve Magdalena isminin kısaltmasıydı. Sanatçı, bu ismi seçmekle belki de Mecdelli Meryem’e beslediği hayranlığı vurguluyordu.

Magda, 17 Ekim 2018’de paylaştığı mesajında ise Müslüman olduğunu ve “Shuhada” adını aldığını açıkladı. 2019’da da soyadını “Sadaqat” olarak değiştirdi. O, artık Türkçe telaffuzla, “Şüheda Sadakat” ti. Bizler ise onun, toprağı altına çeviren kibrit-i ahmeri arayış hikâyesini Sinéad, Magda ve Shuhada kisveleriyle takip ediyorduk. Şöyle demişti:

Müslüman olduğumu açıklamaktan gurur duyuyorum. Bu, her aklı başında mütekellimin yolculuğunun tabii bir sonucudur. Tüm kutsal metin çalışmaları İslam’a çıkar. Artık (başka) yeni bir isim alacağım. Bu isim ise Shuhada (Şüheda) olacak.

“Allah onları affedebilir fakat ben affedemiyorum.
“Allah onları affedebilir fakat ben affedemiyorum.

Bu dönemde Daily Mail’in yaptığı bir röportajda Pink Floyd’dan Nick Mason, The Rolling Stones’tan Ronnie Wood, İrlandalı aktör Cillian Murphy ve müzisyen Imelda May ile yeni bir EP için çalıştığını duyurdu Sinéad. Bu albümün satışından elde edilen tüm gelirler ise kanser hastalarının tedavisi için bağışlanacaktı.

2022’de Sinéad’ın 17 yaşındaki oğlu Shane, tedavi gördüğü ruh ve sinir hastalıkları merkezinden kaçıp intihar etti. Birkaç gün kayıp ilanı vermesine rağmen oğluna ulaşamayan Sinéad, bu haberle yıkıldı ve hem İrlanda hükümetini hem de merkezin yetkililerini asla affedemeyeceğini söyledi: “Allah onları affedebilir fakat ben affedemiyorum.

2023’ün 26 Temmuz’unda, antikitenin, Anadolu’nun, bütün kadim zenginliklerin mezcolduğu bir noktada seyrederken Sinéad O’Connor’ın vefat haberini aldım. 1960’lı yıllarda doğan azimli, gayretli ve güçlü annelerinin bazı rol modellerini, onların 1990’larda doğan çocuklarının da benimseyişleri ve o figürlerin kaybını onlarla birlikte idrak edişleri gibi birtakım duygular eşliğinde onu andım. Sinéad, Magda, daha doğrusu artık seslenilmek istediği adıyla Şüheda’nın vefatından yaklaşık bir ay sonra da İrlanda’da da İslami usullere uygun bir cenaze töreni düzenlendi. Korteje Bono ve Bob Geldof da katıldı; binlerce kişi de kortej, sanatçının 15 yıl yaşadığı Bray’dan geçerken bu anlara şahit olarak onu uğurladı. Töreni the Islamic Centre of Ireland baş imamı Umar al-Qadri açtı. Sinéad Magda Şüheda’nın adalete, özgürlüğe ve dünyaüstülüğe yönelik doğuştan istidadını ve nesilleri etkileme gücünü onun sözleriyle aktaralım ve “Nothing compares to you…” diyelim:

Bir nesil genç insanı etkileyen bir sesle mükâfatlandırılmıştı, o uhrevi tınılarıyla dinleyicileri gözyaşlarına boğabiliyordu.”
  • Dinlemek için: Sinéad O’Connor - Ode to Billy Joe (Help). Sinéad, “Ode to Billie Joe”yu War Child Prodüksiyon Şirketi’nin hayır amaçlı yaptığı 1995’li “The Help” albümünde seslendirdi. Bu albüm, savaşla harap olmuş bölgelere yardım için hazırlanmış, özellikle de Bosna’ya ithaf edilmişti ve Sinéad dışında bu albümde Oasis, Radiohead, Portishead, Massive Attack, Suede, The Chemical Brothers, Manic Street Preachers ve Blur gibi gruplar ve isimler de yer almıştı.
  • İzlemek için: Sinéad O’Connor - Nothing Compare 2 U (Live), Sinéad O’Connor - War (SNL 1992), Sinéad O’Connor on Islam | The Late Late Show | RTÉ One.