İnsanın dehşet hali

​İnsanın dehşet hali.
​İnsanın dehşet hali.

Dehşet; bir uzaklaşma, olay mahallini terk etme güdüsüdür; acıma ise bir yaklaşma güdüsüdür. İnsan felaketler karşısında bu iki durumu yaşar. Eğer felaket kendine doğruysa o felaketin gerçekleşme koşulları içindeyse ve kendisine o an zarar gelecekse dehşet duymaya yatkındır. Dehşet aynı zamanda bir şok anını da içerir. Bizim zavallı merhametimizle düzeltemeyeceğimiz bir büyük durum varsa dehşet duyarız. Bir şehrin bombalanması karşısında, depremin yıkıcılığı karşısında ya da bir orman yangını karşısında dehşet duyarız. Ve uzaklaşmak isteriz.

Bombalanma esnasında şehirden, deprem esnasında binadan, yangın esnasında ormandan. Çünkü dehşete korunma hissi eşlik eder. Her an yaşama ihtimalimizin olduğu senaryolardır bunlar. Diğer taraftan dahil olduğumuz dehşet anlarında herhangi olumsuzluğun doğmasına dahi gerek yoktur. Bir otomobil hızla bir karış uzağımızdan geçse ve kaza tehlikesi atlatsak olaya anlık tepkimiz dehşete kapılmak olur.

Gündelik bir histir acıma. Sokakta yürürken ya da televizyon izlerken kapıldığımız bir his.
Gündelik bir histir acıma. Sokakta yürürken ya da televizyon izlerken kapıldığımız bir his.

Acıma ise daha yumuşak bir histir. Küçük bir olaya yapılacak küçük bir müdahale çağrışımı yapar zihinde. Küçük derken kastettiğim olayın trajik yükü değil devlet kayıtlarındaki değeridir. Gündelik bir histir acıma. Sokakta yürürken ya da televizyon izlerken kapıldığımız bir his. Acımada acınası durumu yaşayanla aramızda gerçek bir mesafe vardır. Olay tamamen bizim dışımızda gelişiyordur.

Araba çarpan bir kediye, ayağını kaybetmiş bir dilenciye, yoksulluk çeken bir adama acırız. Konfor alanımızı ihlal edecek bir durum yoktur. Burada olayın üzerinden zaman geçmesi esastır ama. Dilencinin bacağı gözümüzün önünde kopsa acıma değil, dehşet hissederiz. Acıma bizim uzağımızda gelişmiş dehşet anlarına mütevazı eleştirimizdir. Biri düştüğünde güleriz. Düşenin kafasının yarıldığını, gözüne bir çöp battığını görürsek yüzümüzdeki gülme hemen söner. Çünkü artık acı yaratmayan zararsız durum kaybolmuştur. Gülmeden dehşete geçeriz. Şok etkisi bittiğinde ve bize tesir etmeyecek bir tehdit olduğunu anladığımızda ise dehşet hissi yerini acımaya bırakır.

Acımada konfor alanımızı ihlal edecek bir durum yoktur.
Acımada konfor alanımızı ihlal edecek bir durum yoktur.
Dehşete korunma hissi eşlik eder.
Dehşete korunma hissi eşlik eder.

Sonraki aşama ise kayıtsızlık aşamasıdır. Acımanın çokça tekrar edişi bu duyguya karşı bizi duyarsızlaştırır. Merhamet hissindeki her an içimize doğacak Tanrısallık yoktur çünkü acımada. Ötekiyle aramızdaki yaşam boyu devam eden sözleşmenin parçalarından biridir. İlişkiseldir ve her ilişkisellikte olduğu gibi burada da “ben” merkezdir. Dehşet, bu merkezi tehdit eden bir tazyik olarak vardır insan yaşamında. Peygamberler gördükleri şey karşısında dehşete düşerler. O şey büyüktür ve dağıtır dünyaya karşı içimizde büyüttüğümüz her ne ise onu. Tanrısal dehşetin şiddetini yitirmesi ise hayreti doğurur. Hayret, acıma gibi içinde bir mesafe barındırır. Hayret ettiğimiz şey bize ilişkin değildir.