Öykücünün Günlüğü

Mehmet Çetin, Kamil Ulubeyli, Necip Tosun, Adnan Çağlayan, Cemal Şakar
Mehmet Çetin, Kamil Ulubeyli, Necip Tosun, Adnan Çağlayan, Cemal Şakar

Sessizlik. O ara herkes ezbere bildiği dizeleri okumaya başlıyor. Karanlıkta dizeler uçuşuyor. Üzeyir’in tok sesli sözcükleri karanlıkta ışıl ışıl. Neredeyse gözükecekler. Karanlık birden şiir şenliğine dönüşüyor.

13.05.1982

Kırıkkale’den Ankara’ya dönerken Gençlik Kitabevi’nde karşılaştığım Haydar Keskin’in sözlerinin etkisi hâlâ üzerimde: “Balerinin yaptığı sanat ile rabbani fikirleri anlatmayan Müslüman bir sanatçının yaptığı sanat aynı derecede günahtır. Rabbani bir mesaj taşımayan küçücük bir şiir günahtır.” Yağmur otobüsün camlarını dövüyor. Sözler o kadar ağır ki, otobüste tek cümle okuyamıyorum.

15.05.1982

Mehmet tanıştığımız günden beri sadece babasından, üvey annesinden söz ediyor ama öz annesinden hiç bahsetmiyordu. “Size okul bittikten sonra ayrılırken her şeyi anlatacağım” türü gizemli şeyler söylüyordu. Ben onun annesi ile babasının ayrıldığını sanıyordum. Ama bugün anlattıklarıyla sarsıldım. Meğer annesi Mehmet’i doğururken doğumda vefat etmiş. Mehmet bu gerçeği anlatırken gözyaşlarını tutamadı. “Küçüklüğümden beri ben doğmasaydım annem yaşayacaktı duygusunun ağırlığı altında ezildim” dedi. Mehmet’i ilk kez görmüşüm, yeni tanışmışım gibi hissettim. Sonra balkona çıkıp edebiyattan, kızlardan, hayattan filan bahsettik.

25.05.1982

Alıyorum yanıma hüznü Kızılay’dan Ulus’a kadar yürüyoruz. Yol boyunca geçmişime, geleceğime dokunuyorum. Beni kıranlara cevaplar veriyorum. Bol bol tasarı, okunacak kitaplar. Ellerim kapkara, bir daha çekirdek almayacağım. Cemal ile Gençlik Parkı’nda buluşuyoruz, şöbiyet ısmarlıyor Cemal. Sonra Cemallerin evine, Demetevler’e gidiyoruz.

Yusuf Ziya Cömert’in elinde İbn Haldun’un Mukaddime’si var. Kitap üzerine konuşuyoruz. Ancak asıl olarak bu hacimdeki bir kitabın kaç günde okunacağını tartışıyoruz. Cemal’in gözü korkuyor kitaptan. Yusuf Ziya her zamanki sakin hâliyle, yavaş yavaş bu kitabın kaç günde okunacağına bizi ikna ediyor. Sonra Üzeyir Sali geliyor, anlaştığımız konu üzerine yorumlar yapmaya başlıyor. Yusuf Ziya’nın ona da sözü var. Oda buz gibi, kalorifer de yanmıyor. Birden elektrik kesiliyor.

Sessizlik. O ara herkes ezbere bildiği dizeleri okumaya başlıyor. Karanlıkta dizeler uçuşuyor. Üzeyir’in tok sesli sözcükleri karanlıkta ışıl ışıl. Neredeyse gözükecekler. Karanlık birden şiir şenliğine dönüşüyor.

17.06.1982

Sınav var bugün. Ama Cemal ile girmeyeceğiz sınava. Kargoya gidiyoruz. Dergiler hâlâ gelmemiş. Akabe Kitabevi’ne uğruyoruz. Fransız asıllı bir Müslüman ile tanışıyoruz. Ellerimizde sözlükler anlaşmaya çalışıyoruz. Paramparçayım. Rahmi Edebiyat dergisi cildini getirmiş. Kocaman, kalınca bir cilt. Murat ile eve dönüyoruz.

Şu sıralar dünya kupası maçları var. İsrail atak, Filistinliler kurban. Sahaya inmeli seyirciler. Maç yarıda kalır, o zaman seyredemeyiz. Ama hakemler taraf tutuyor. Seyirciler sahaya inmeli. Biz maçı gözden çıkardık. Zehir zıkkım olsun maç.