Pamuk ipliğine bağlı bir yalan

Pamuk ipliğine bağlı bir yalan.
Pamuk ipliğine bağlı bir yalan.

Etiyopya, Müslümanlıktan 300 yıl önce Hristiyanlık ve ondan çok daha önce de Yahudilikle tanışmıştı. Afrika boynuzunda Kızıldeniz'in girişini tutan stratejik bir konumda olduğu için her zaman gözde topraklara sahipti. Ama tarihi boyunca hiç sömürge altına girmeyen tek Afrika toplumu oldu.

Eğer sosyal medyada özellikle de X'te Gazze soykırımını yakından takip ediyorsanız, geçtiğimiz ay Etiyopya'da da bir soykırım olduğuna dair paylaşımlar mutlaka önünüze düşmüştür. Kadın ve çocuk cesetlerinin üst üste yığıldığı katliam fotoğrafları, toplama kampı olduğu iddia edilen bir yerde sıraya dizilmiş çocuklar, sonra yine aynı kadın ve çocuk cesetleri, sonra yine aynı toplama kampı karesi. Sonrasında yine kadın ve çocuk cesetlerinin üst üste yığıldığı aynı fotoğraf...

Özellikle Amhara bölgesinde olduğu iddia edilen 'soykırımla' ilgili sosyal medyada bu birkaç fotoğraftan başka bir şey bulunmuyor. Ama bu fotoğrafları paylaşan, BM'yi harekete geçirmeye çağıran ve dünyanın dikkatini Etiyopya'daki bir soykırıma çekmeye çalışan yüzlerce hesap sosyal medyada tam zamanlı mesai yapıyor. Aralarında etkili ve elbette Batılıların da olduğu bu hesapların paylaştığı fotoğraflar ise iddia edilen soykırımın neden tam da Gazze soykırımı gündemden düşürülmek istendiğinde ortaya çıktığına dair ince ipuçları barındırıyor.

Earl Cameron, İngiltere’nin ilk zenci aktörüydü. 1951’de başladığı sinema kariyerinde ırkçılıkla mücadelenin simgelerinden biri oldu. En azından 2020 yılında 103 yaşında öldüğünde arkasından böyle söylediler.

Ama bu mücadeleci ruhu kariyerine pek de etki etmedi. 1973’e kadar onlarca filmde oynamıştı. Fakat ya büyük filmlerde küçük roller kapıyor ya da küçük filmlerin büyük rollerine çağırılıyordu. 1973’te de farklı olmadı. Alain Delon’un oynadığı yüksek bütçeli ‘Scorpio’ filminde ‘zenci tuvalet temizlikçisi’ rolüne lâyık görüldüğü o yıl çok daha düşük bütçeli ‘Sıcak bir Aralık’ filminin afişinde ismi yazıyordu.

‘Çağrı’nın Habeş kralı

Earl Cameron, İngiltere’nin ilk zenci aktörüydü. 1951’de başladığı sinema kariyerinde ırkçılıkla mücadelenin simgelerinden biri oldu. En azından 2020 yılında 103 yaşında öldüğünde arkasından böyle söylediler.
Earl Cameron, İngiltere’nin ilk zenci aktörüydü. 1951’de başladığı sinema kariyerinde ırkçılıkla mücadelenin simgelerinden biri oldu. En azından 2020 yılında 103 yaşında öldüğünde arkasından böyle söylediler.

3 yıl sonra yine böyle bir filmle sinemaya döndü. Yönetmen Mustafa Akad, sinema tarihinde yapılmayan bir işe girişip, Peygamber Efendimizin (s.a.v) hayatını beyaz perdeye aktarmış ve ortaya 1979 yapımı ‘Çağrı’ filmi çıkmıştı. Büyük tartışmalara neden olan ve büyük ses getiren bu büyük yapımda da Earl Cameron’a küçük bir rol verilmişti. Ama bu sefer hem repliği vardı hem de temizlikçi değil kraldı.

Filmde Cameron’ın canlandırdığı sahnede Habeşistan Kralı Necâşî Ashame, kendisine sığınan muhacir Müslümanlarla, mülteci düşmanlığı yapan Kureyşlilerin arasındaki tartışmada hakemlik yapıyor; haklı bulduğu Müslümanlara ülkesinde istedikleri gibi barınma hakkı veriyordu.

Filmde Cameron'un rolü bu kadardı. Ve bu kadarcık rol, kariyerinde en fazla seyirciye ulaştığı ve en fazla izlenen rol olarak yer aldı. Çağrı filmini izleyen herkesin aklında da iyi yürekli Hristiyan kral olarak kaldı.

Necâşî Ashame, filmin devamında gösterilmese de sonradan Müslüman oldu ve İslam tarihine adı Hz. Necâşî olarak geçti. O zamanlar adı Habeşistan olan Etiyopya'ya da İslamiyet böyle geldi.

Hiç sömürge olmayan tek Afrika ülkesi

Etiyopya, Müslümanlıktan 300 yıl önce Hristiyanlık ve ondan çok daha önce de Yahudilikle tanışmıştı. Afrika boynuzunda Kızıldeniz'in girişini tutan stratejik bir konumda olduğu için her zaman gözde topraklara sahipti. Ama tarihi boyunca hiç sömürge altına girmeyen tek Afrika toplumu oldu. Hem dini açıdan çok renkli hem de etnik olarak 80 parçalı olmasına rağmen Etiyopya tarihinde iç savaşlar da fazla yer tutmadı. Hz. Necâşî'den sonra Habeşistan topraklarında İslam hızla yayıldı ve en kalabalık din haline geldi.

1557'de Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeyi fethederek 'Habeşistan Eyaleti'ni kurması ise bölgeye tam anlamıyla huzur getirdi. Kuzeyinde Osmanlı gibi bir kalkan olan Habeşistan için işler, İngilizler Osmanlı topraklarını işgal edene dek hiç de kötü gitmiyordu.

Osmanlı'nın 1800'lerin ikinci yarısında bölgedeki hâkimiyetini kaybetmesi, Etiyopya'da yabancı işgal dönemini açtı. Mısır'a hâkim olduğu için kendini Afrika'nın sahibi sanan İngiltere, Etiyopya'yı İtalyanlara bağışladı. İtalyanlar 1895'ten 1896'ya kadar bir yıl boyunca o toprakların artık kendilerine ait olduğunu Etiyopyalılara anlatmaya çalıştı. Elbette bunu küçük çaplı katliamlar yaparak denedi. Fakat bir yıl sonra İtalyan ordusu bütün silah ve cephanelerini geride bırakarak kaçmak zorunda kaldı.

İtalyanlar 1935'te Etiyopya'yı yeniden işgal etmek istedi. Bu kez 6 yıl boyunca bölgede çatışmayı ve tutunmayı başardı. Ama 1941'de ikinci kez kaçmak zorunda kaldı. Fakat hiçbir kaçış bu kadar kârlı olmamıştı. İtalyanlar Etiyopya'yı terk ettiğinde, dünya artık 'İtalyan kahvesi' diye bir şey olduğuna inanıyor ve İtalya'nın da milyar dolarlık kahve gelirleri için bir kaynağı oluyordu.

İtalyanlar 1941’de ikinci kez kaçmak zorunda kaldı. Fakat hiçbir kaçış bu kadar kârlı olmamıştı. Etiyopya’yı terk ettiklerinde, dünya artık ‘İtalyan kahvesi’ diye bir şey olduğuna inanıyor ve İtalya’nın da milyar dolarlık kahve gelirleri için bir kaynağı oluyordu.
İtalyanlar 1941’de ikinci kez kaçmak zorunda kaldı. Fakat hiçbir kaçış bu kadar kârlı olmamıştı. Etiyopya’yı terk ettiklerinde, dünya artık ‘İtalyan kahvesi’ diye bir şey olduğuna inanıyor ve İtalya’nın da milyar dolarlık kahve gelirleri için bir kaynağı oluyordu.

Demokrasi geldi mertlik bozuldu

İtalyanlar gittiğinden beri hiç işgal görmeyen Etiyopya, buna rağmen rahat yüzü de görmedi. İsyanlar, darbeler, iç karışıklıklar, kabile savaşları aldı yürüdü. Bin yıldan uzun süren krallık 1975'te yıkıldı ve yerine Mengistu Haile Mariam tarafından komünist bir yönetim kuruldu. Bu aynı zamanda ülkeye demokrasi gelmesi de demekti çünkü artık Etiyopyalılar liderlerini kendileri seçebiliyorlardı.

İmparatoru deviren Rusya destekli Mariam, 1991'e kadar ülkeyi yönetmeyi başardı. Fakat Rusya onu desteklemeyi bırakınca bu kez rakipleri ona darbe yaptı ve Etiyopya'da yönetim yeniden değişti. Arada, bir başbakanları Belçika'da zehirlenerek öldürüldü. Ve 90'lardan sonra ülkenin en büyük üç kabilesi olan Tigray, Oromo ve Amhara kabilelerinin iktidar çekişmeleri başladı. Demokrasi, Etiyopya'ya da kanlı gelmişti.

  • ‘Müslümanlar soykırım yapıyor’ yalanı
  • Ülkede kabileler arasında yaşanan çatışmalarda son olarak Amhara bölgesinde bir soykırım yapıldığı iddiası ortaya atıldı. Sosyal medyada, Amhara bölgesinde Müslümanların Hristiyanlara soykırım yaptığına dair yüzlerce paylaşım yapıldı.
  • Bu iddiaları, 15 yıldır Etiyopya ile ticaret yapan ve yılın bir bölümünde orada yaşayan iş adamı Ali Sami Tan ile konuştuk. Etiyopya'daki hassas çizgileri iyi bilen ve kabile savaşlarının en kanlı dönemlerinde Etiyopya'da bulunan Tan'a göre ülkede yaşananlar "Malum hegemon güçlerin kendi çıkarlarını korumak için yerli kabileleri birbirine düşürme planı." Elbette bu hegemon güçlerin başında İsrail yer alıyor.
  • "Adis Ababa'da büyük bir açık pazar vardır. 2011'de orada cami taradılar. Eş zamanlı olarak, başkente 40 kilometre mesafedeki bir kilisede de ayinden çıkanlara ateş ettiler. Camiyi Hristiyanların, kiliseyi de Müslümanların taradığını söylediler. Etiyopyalılar bu oyuna gelmedi ama bu saldırıların failleri de hiçbir zaman bulunamadı. O zaman Başbakan Melez Zenavi'ydi ve onu da yıpratmaya çalışıyorlardı. Zaten 2012'de Belçika'da zehirlenerek öldürüldü. Benim şahsi görüşüm, bunların altında İsrail var. Bu olayları alttan alta organize eden İsrail'dir. Çünkü Etiyopya'da okunan İncil'de İsrailoğullarının üstün ırk olduğu yazıyor. Özel bir İncilleri var. MS 424'te Mısır'dan getirilen bir kitap."

Tigray-Oromo çatışması

Etiyopya'nın diğer Afrika ülkelerinden farklı bir etnik yapıya sahip olduğunu söyleyen Ali Sami Tan, ülke tarihinde hiçbir zaman din savaşı olmadığını özellikle vurguluyor:

Demokrasi, Etiyopya’ya da kanlı gelmişti.
Demokrasi, Etiyopya’ya da kanlı gelmişti.

"Hristiyan ve Müslümanlar yüzlerce yıldır bu ülkede sorunsuz yaşamış. Hatta Müslüman isimli Hristiyana veya tam tersi bir Müslümana rastlamak çok mümkün. Birlikte yemek yer, birlikte yaşarlar. Hayatın her aşamasında Müslüman ve Hristiyanlar hep bir aradadır ve bu onlar için hiçbir zaman sorun olmamıştır. Kimse kimsenin dinine karışmaz ve herkes kendi hayatını yaşar. Zaten bizde haram olan şeylerin çoğu onlarda da haram. Oradaki Hristiyanlar domuz yemez asla. Sadece yurt dışına gidip gelmiş, dışarıda asimile olmuş, yurt dışındaki Hristiyanların domuz yemesine özenen kimseler domuz yer. Türkiye'ye getirdiğim Etiyopyalı misafirlerim bile günlerce tereddütte kalıyor, nerede yemek yiyeceklerine dair. Çünkü çok hassaslar o konuda."

İmparatoru devirip yerine komünist bir rejim kuran ekip, 1991'de tasfiye edildi. Onları deviren ise Tigraylar oldu. Tigraylar, Etiyopya nüfusunun %8'ini oluşturan kuzeyli bir halk. Bugün hâlen mevcut hükümete karşı isyana devam ediyorlar. Ülkenin Oromo kabilesinden olan yeni Başbakanı Abiy Ahmet'e karşı ciddi bir muhalefet yürütüyorlar. Dışarıdan böyle görünen manzarayı Ali Sami Tan şöyle özetliyor:

Oromo kabilesinden olan Abiy Ahmet iktidara geldiğinde bu sefer de Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) diye bir şey çıkardılar. Bizdeki PKK gibi bir şey bu. Ve bu adamlar ülke hazinesinin neredeyse %75'ine sahipti. Çünkü Tigray hükümetleri zamanında ülkede ne kadar para varsa alıp götürmüşler. Yerel paranın dörtte üçü Tigray bölgesinde kaldı. Bu sefer hükümet ne yaptı? Yerel parayı bir gecede değiştirdi ve yeni paralar bastı. Önce bu değişim için 3 yıllık bir geçiş süreci verdiler. Sonra bunu 3 ay yaptılar, sonra 15 gün dediler, nihayet 3 gün içinde ülkedeki paraların hepsini değiştirdiler. Böylece Tigraylıların elinde hiçbir şey kalmadı. Bütün paraları kullanılmaz oldu. Muhtemelen bu aklı Türkiye'den aldılar çünkü o dönem Türkiye ile Etiyopya arasında buzlar eriyordu. Türkiye oraya silahsız İHA satmaya başladı."

  • FETÖ'den boşalan yerleri İsrail doldurdu
  • Türkiye uzun süre Etiyopya'ya karşı soğuktu. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan Etiyopya'ya cami yapmak istiyor ama Etiyopya yönetimi kabul etmiyordu. 'Siz parasını verin camiyi biz yaparız' diyorlardı. Paranın yarısını çalacaklardı çünkü... Türkiye 'siz yerini gösterin biz yaparız' deyince ilişkiler gerildi. Zâten o dönem Etiyopya'da FETÖ çok etkindi. Hatta FETÖ, ülkedeki istihbarat birimleri üzerinde çok etkiliydi.
  • Dolayısıyla 2014'e kadar Türkiye ile Etiyopya arasında çok fazla iş birliği vardı. Polislerini Türkiye'nin polis teşkilatı eğitiyordu. Elbette FETÖ'nün kontrolünde. Onlar gidince, ülkeye bir anda İsrail girdi. Özellikle istihbarat birimi İsrail'in eline geçti. İsrail ülkede hâkim bir tepeye görkemli bir büyükelçilik açtı. İlginçtir, tam da bu sırada Sudan bölünmek üzereydi. Bu bölünmenin hazırlıkları yapılıyordu. Sonra bölündü zaten. Güney Sudan şu anda neredeyse ikinci İsrail konumunda ve tamamen İsrail'in kontrolü altında. Hiçbir beyaz insan oraya giremez.

Bir gecede FETÖ temizliği

"Bu İHA'lar, Etiyopya'daki FETÖ okullarının kapatılması şartına bağlıydı. Gözlem İHA'ları verilmişti Etiyopya'ya ama bunların silahları verilmemişti. Tigrayların TPLF örgütü başkente yürümeye başlayınca ve ülkenin merkezine 200 kilometre kadar yaklaşınca o gece başbakanları Türkiye'ye geldi ve yine o gece ülkedeki bütün FETÖ okullarını polis bastı. Bu okulların hepsi Alman vatandaşlarına aitti. Yani FETÖ'cüler okulları Alman vatandaşı olan Türklerin üstüne yapmıştı. Çünkü Almanya güçlü olduğu için kimsenin Almanlara dokunamayacağını düşünüyorlardı.

Ama bir gecede tüm okullar basıldı, neredeyse hepsi Alman vatandaşı olan FETÖ'cü öğretmenler kovuldu. Okullara el konuldu. Ertesi sabah, silahlı TB2'ler sahaya çıktı ve 3 gün sonra TPLF 'çekiliyoruz' açıklaması yaptı. Hatta çekilirken iyi niyet göstergesi olarak silahları bile bıraktılar ama kimse bu nezaketi yemedi tabi ki. Çünkü %8'lik bir azınlık devletin sahibiydi, kendilerini çok güçlü görüyorlardı ve bir gecede saltanatları bitti."

Yüzde 45'i doyurmak çok zor

Etiyopya'da her iktidar değiştiğinde güç dengeleri de otomatik olarak değişiyor. Bütün devlet kademeleri yeni gelenler tarafından eskilerden temizleniyor ve sürekli darbe yapılan ülkelerin kaderi olarak, her darbeci önce cebini doldurmaya bakıyor. Ali Sami Tan'a göre Tigraylar gidince Oromolar iktidara geldi ama onların da hepsi iktidara ve güce açtı. Dolayısıyla paraya da. "Oromolar nüfusun %45'ini oluşturuyorlar. Yani iki kişiden biri Oromolu. Ülkede şu anda inanılmaz bir rüşvet çarkı dönüyor. Trafik polisine yolda selam verseniz mutlaka bir de çorba parası vermeniz gerekiyor. Ülkede gümrük polisleri hariç bütün polisler doğrudan rüşvetle çalışıyor. Tigraylar nüfusun %8'iydi ve onları doyurmak kolaydı. Ama %45'i doyurmak mümkün olmadı ve bu yüzden zenginlik de halka yayılamadı."

Birbirini kesenler kim?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Etiyopya Başbakanı Ahmed.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Etiyopya Başbakanı Ahmed.

Bu kadar karışık bir tarihi süreçten gelen, son 30 yılını darbeler ve iç çatışmalarla geçiren bir ülkedeki karışıklığı ve soykırım iddialarını nasıl okumak gerek? Tan'ın bu karmaşık soruya cevabı da oldukça basit:

"Ülkede bugün birbirini kesenler Amharalılar ve Oromolar. Ama burada önemli olan kimin kimi kestiği değil, bu olayları kimin kaşıdığı. TPLF'nin gücü SİHA'larla kırılınca, aynı güçler diğer kabile olan Amharaların üstüne oynamaya başladı. Amharalar ülke nüfusunun %26'sını oluşturuyor. Ve Amhara ile Oromo kabilelerini savaştırmak kolay. Aynı güç Oromolara "Yıllarca ezildiniz, artık iktidardasınız. Her yeri ele geçirin, ülkedeki bütün gücü siz alın" diyor. Amharalara da "Bu devlette sizin de hakkınız var. Yönetime ortak olmanız gerekiyor. İleride sizin de topraklarınızı alabilirler" diyor. Bu gizli güç dediğimiz de elbette İsrail. Bu biliniyor yani, çok belli bir şey."

Boynunda ip yoksa Hristiyan değildir

Etiyopya'da bir soykırım yaşandığı iddiasının İsrail ürünü olduğunu söyleyen Tan, ülkede şu anda böyle bir soykırım yaşanmadığını ama kabile kültürünün toplu katliamlara zemin hazırlayacak bir yapısı olduğunu ekliyor. Sosyal medyadaki 'Etiyopya'da soykırım' başlıklı fotoğraflarda kimin kimi öldürdüğünü anlamanın ise kolay olduğu görüşünde:

"Mossad'ın artık büyütüldüğü kadar güçlü olmadığını biliyoruz ama adam satın alma özellikleri var. Fakir ülkelerde adam satın almak kolaydır ve Etiyopya dünyanın en fakir ülkelerinden biri. Müslümanlarla Hristiyanlar arasında güçlü ilişkiler var ve birbirlerine kolay kolay düşmanlık yapmazlar. Ama her iki tarafta da birbirini sevmeyenler var ve bunlar satın almaya en müsait insanlar. Fakirlik olduğu için de fiyatları çok ucuz. 200 dolara bir adamı satın alabilirsin çünkü ayda 200 dolar aldığında o adam kendini zengin sayar.

“Oromolar nüfusun %45’ini oluşturuyorlar. Yani iki kişiden biri Oromolu. Ülkede şu anda inanılmaz bir rüşvet çarkı dönüyor. Trafik polisine yolda selam verseniz mutlaka bir de çorba parası vermeniz gerekiyor. Ülkede gümrük polisleri hariç bütün polisler doğrudan rüşvetle çalışıyor. Tigraylar nüfusun %8’iydi ve onları doyurmak kolaydı. Ama %45’i doyurmak mümkün olmadı ve bu yüzden zenginlik de halka yayılamadı.”

Bir de o bölgedeki Hristiyanlar çok vicdansızdır. Aklınıza gelmeyecek konularda ölümüne kavga ederler. Etiyopya'da Müslümanların kimseyi öldürdüğü görülmemiştir. O bir propaganda. Gazze'deki soykırımdan dikkatleri çekmek için yapılan bir propaganda. Ölenlere dikkat edin zaten, boyunlarında siyah bir ip varsa Hristiyan’dır. O vaftiz ipidir ve Etiyopyalı Hristiyanlar bunu boyunlarından ömür boyu çıkarmazlar. Ölenlerin çoğunda vaftiz ipi yoktur çünkü çoğu Hristiyan değil. Orada öldürülenlerin çoğu Müslümandır. Bunu yapan da ABD ve İsrail'dir."