Mazlumun ahı arttıkça Müslümanın sessizliği çoğalıyor

Mazlumun ahı arttıkça Müslümanın sessizliği çoğalıyor.
Mazlumun ahı arttıkça Müslümanın sessizliği çoğalıyor.

Bu tarifsiz ve tahlilden azade Yahudi zulmü karşısında neredeyse Budacıların bile merhameti kabarıyorken koskoca İslâm âleminde tık yok. Şöyle küçücük ama dişe dokunur, sadra şifa bir çıt sesi bile duyulmuyor. Tatbikatta da siyasette de ve ne yazık ki fikirde de aynı bomboşluk. Artık varlığından şüphe etme hakkına sürüklendiğimiz İslâm âlemi, adeta Gazze’den ibaret. Ne garip bir tecelli bu ya Rab, zalim Yahudi’nin zulmü artıyor, mazlum Müslümanın ahı arşı âlâyı titretiyor ama Müslüman ‘kardeş’in sükûtu bitmiyor. Bundan daha büyük bir kıyamet alâmeti mi arıyorsunuz?

Bütün dünyanın gözü önünde Yahudi, işgal ettiği Filistin topraklarında gaddarlıkta, merhametsizlikte, alçaklıkta sınır tanımıyor ama aynı dünya bu mezalime kör, sağır ve dilsiz. Hususen de -moda ifadesiyle- sözde İslâm dünyası. İnsanlığın kemmiyetçe pek az ama şenaatçe ölçüsüz timsali Yahudi, insanın, hatta şeytanın bile aklına gelmeyecek yalan, hile, dolap, dümen neticesinde dünyada ne kadar devlet varsa hepsini bir şekilde kendine bağlamış, maskara maymun gibi parmağında oynatıyor. İstisnasız hepsini!

Müslüman idareci ile gayrımüslimin arasındaki fark, yumurta zarından katbekat ince. Zamanımızın Müslümanı ile kâfiri arasında ne zahirî bir fark kalmış, ne de batıni. Fikirde de müşterekler, histe de amelde de. Hakiki müminler müstesna elbette.

Anlamak istemediğimiz, anlasak da hissen inanmak istemediğimiz husus, bunca hayaller üstü zulme rağmen güya Müslümanların, sadece idarecilerinin değil, ahalisiyle, vasatıyla, esnafıyla, çiftçisiyle, köylüsüyle ve şehirlisiyle dünyanın her tarafındaki bütün Müslümanların bu vahşete niçin bu kadar adeta malâyanice yaklaştıkları meselesi...

Nasıl oluyor da güya kardeş olan Müslümanlar, Gazze’deki Müslüman katliamına bu kadar kayıtsız?
Nasıl oluyor da güya kardeş olan Müslümanlar, Gazze’deki Müslüman katliamına bu kadar kayıtsız?

Nasıl oluyor da güya kardeş olan Müslümanlar, Gazze’deki Müslüman katliamına bu kadar kayıtsız?

Ve nasıl oluyor da hususen Katolik âlemindeki isyan mertebesine yaklaşan bunca itiraza rağmen ‘kardeş’ Müslümanlar, tarihin hiçbir devrinde görülmemiş bu gaddarlık karşısında bu kadar vurdumduymaz?

Ve utanmaz. Hakiki bir Müslüman, kâfirin bu itirazına rağmen kendisinin bunca sessiz ve aksülamelsiz kalmasını nasıl içine sindirebilir?

Her mevzuda Frenkler’i rehber belleyen; müspetine, menfisine bakmadan her ne yaparlarsa yapsınlar aynısını eda için yırtınan sözde İslâm âlemi, niçin Gazze mevzuunda ‘pirlerini’ taklit etmiyor?

Niçin böyle sefiliz?

Ve bizi kim bu kadar sefilleştirdi?

Diyelim ki bizim üzerimizden bir asırdır Tatür silindiri geçti ve idrakimizi dumura uğrattı; iyi ama koca koca Müslüman diyarlarında Müslümanlara nasıl bir kıran girdi de netice böyle vahim? Haydi, başımızdaki idarecileri Yahudi, meşhur hileleriyle kendilerine râm kıldı ama her birimize ne oldu da bunca gafleti kendimize reva görüyor ve bu zavallılıktan utanmıyoruz?

Niçin böyle suskunuz?

Kimse Gazze’ye muharebeye gitmekten veya oğlunu göndermekten bahsetmiyor; birkaç Yahudi markasına karşı alelâde bir boykotu bile niçin beceremiyoruz? Niçin? Neyin eksikliği bu?

Hani ferdi tercih imtiyazımız ve nerede ümmet şuurumuz?

Hani hürdük biz?

İmanımızdan beslenen bir ferasetimiz vardı hani?

Bu akıl yakan kayıtsızlığımızdan hareketle ferasetimizden bahsedilemeyeceğine göre başka neyimizden bahsedilemez ki?

Gazze Hristiyanlar’a emanet

Eğri oturup doğru konuşmanın zamanı geldi: Başımızdaki idarecileri ellibin türlü maddi imkânla kendilerine bağladılar; tamam, doğru ama biz Müslüman ahaliye ne verdiler veya ne vaad ettiler de olan-bitene bu kadar kayıtsızız? Hatta Gazze davasını Hristiyanlar’ın sahiplenmesinden bile utanmıyoruz? Nasıl bir uyuşmuşluktur bu?

Madem handiyse son dört asrımızı tamamen garp işgâl etmiş vaziyette -Her iki manâdaki işgâlden bahsediyoruz burada.- o hâlde sağcısının, solcusunun, ilericisinin, gericisinin, muhafazakârının, devrimcisinin; hasılı siyasi, iktisadi, idari, örfi meşrep ve mezhebi ne olursa olsun memleketin bütün efradının yüzünün döndüğü veçheden, garpten misâlle mevzuumuzu sürdürelim:

Bugün ister sade hâliyle kullanalım, istersek başına ‘post’ getirelim, fark etmez, zamanımızın ‘modern’le irtibatlandırılan ne kadar tabiri ve meselesi varsa hepsinin de ya inkışafında veya neşvünema bulmasında Cihan Harbi ile Alman Harbi’nin payı büyük. Büyükten öte, adeta beherinin müsebbibi bu iki harp. Bu harplerden birincisi, İsrail kurulsun ve bizim topraklarımız paylaşılsın diye çıkarıldı, öbürü de aynı topraklar aralarında adilâne paylaşılamadığı için. Herkesin malûmu bir husus.

Alman Harbi'nin fikri bereketi

Ne ki bu hususun gözden kaçan kısmı şu: Osmanlı’yı yıkmak ve yerine Arap memleketlerine bahşedilen krallık nizamının bile bize çok görüldüğü faslın akabinde, aralarında çıkan Osmanlı mirasını üleşememe kavgası esnasında, farklı inanç, kavmiyet ve memleketlere mensup bütün Avrupalılar’ın birbirini boğazlamalarına bakıp da hayıflanan Frenk münevveran, düştükleri bu büyük manâsızlık çukurundan işte o bahsi geçen, ilim, fen, felsefe ve sanat mevzuatındaki yeni cereyanları ve nazariyeleri bularak çıktı. Alman Harbi esnasında Müslüman kanından çok Hristiyan Avrupalı kanının akması, bugün hissiyatımızı ve ruhumuzu meşgûl eden bu fikri, içtimai, felsefi, bedii ve ilmi cereyanları doğurdu.

Birbirinden farklı itikada, kavmiyete ve mensubiyete mahsus ne kadar Avrupalı kalburüstü zekâ varsa her biri bu akan kana kendince bir manâ, bir teselli ve hatta bir çıkış yolu aradı. Neticesi işte bu bahsi geçen nazariyeler...

İyi ama bütün bu fikriyat, akan Frenk kanına bir deva, en azından bir teselli bulabildi mi?

Buldu veya bulamadı; hatta “Bulunan teselliler, nice başka belâları beraberinde getirdi.” tarzındaki haklı iddiaların esasen hiçbir kıymeti harbiyesi şundan yok: Hususen bu iki harbin arasındaki o kısa devirde, bir yandan iptidai kapitalizm bugünkü ince ve sinsi hâline büründü; öbür yandan da ‘evrim’, ‘insan hakları’, ‘demokrasi’ ve ‘eşitlik’ gibi kargaların bile gülmeyeceği nice tabir, bütün insanlığa mutlak hakikatlermiş diye ustaca takdim edildi ve handiyse herkes bu içi bomboş palavraların kurtarıcılığına ikna edildi.

Şimdi de çuvaldızı kendimize batıralım: Siyasi ve hatta itikadi iddiası ne olursa olsun, bu bir asırlık tarih dilimimiz zarfında yukarıda bahsi geçen tabirlerin en az birkaç tanesini ağzında pelesenk etmemiş nümunelik tek bir siyasetçimize işaret edebilir misiniz?

Hasılı garp fikriyatı, Alman Harbi’nin perişanlığından daha kuvvetli iddialarla ve daha kudretli bir kuşatıcılıkla çıkmışken biz zamane Müslümanları, Gazze zulmünden ne bir kıymık kadar fikir, ne de tırnak kadar bir his çıkarabildik. Belli ki bir halt çıkaracağımız da yok. Bitimsiz miskinliğe devam.

Amelde ebter olan fikirde de, ilimde de ebterliğe mahkûm değil midir?

Gazze'yi niye hissedemiyoruz?

Bu tespitten hareketle şu bahis de bahusus işaret edilesi: Geçen asırda Avrupa ahalisi birbirini boğazlarken, içlerinden küçük bir ekalliyet bu cidal üzerine muhakeme yürüttü ve bu merhametsizliğin muhasebesini güttü. İyi ama Gazze meselesinde benzeri bir zihni gayretin gölgesine bile şahitlik edebiliyor muyuz? Üstelik Alman Harbi’nde, maddi menfaat adına Hristiyan Hristiyan’ı öldürürken burada Yahudi, Gazze Müslümanlarını manevi fayda maksadıyla ve ibadet aşkıyla boğazlıyor ve tıpkı sıradan Müslüman ahali gibi Müslüman münevveranı da suspus. Dünyanın her yerinde ahali münevverana tabi iken bu meselede Müslüman münevveran ahaliye tabi.

Müslüman ilim ve fikir adamlarındaki bu benzersiz kayıtsızlık anlaşılır gibi değil ki anlatılabilsin!

Şu bahis de bu tespitle alâkalı: Gazze’de yaşadığımız hadise, demin ismini zikrettiğimiz Müslüman münevver zevatın gaitasında altın tozu aradığı Harari gibi fikirde gariban, ilim ahlâkında sefil, derinlikte zavallı ama kibirde zirve isimlerin bahsettiği yeni nizamın ayak seslerinden ibaret. Böylelikle kapitalizme bir yandan isim ve cisim değişikliği üzerinden beka ve kudret kazandırılmaya çalışılıyor, bir yandan da fezaya fırlatılan peykler nasıl ki arzda ne olup bitiyorsa hepsini kaydedebilecek bir kuşatıcılığa vardırılmışsa aynen öyle, şeytan elinden çıkma bu nizamın dünyanın her yerinde yaygınlaştırılması safhasına geçilmek isteniyor.

Bu hususu lâfın tamamı söylenmeden maksadı anlayamayan için şu şekilde de ifade edilebilir: Yahudi’nin bir sonraki hedefi, bir asırdır memleketlere böldüğü arzın tamamını, adım adım ve teker teker yutmak. Yani artık her yer Gazze ve herkes Amalika. Amalika yani düşman!

Amelde ebter olan fikirde de, ilimde de ebterliğe mahkûm değil midir?
Amelde ebter olan fikirde de, ilimde de ebterliğe mahkûm değil midir?

Zayıf halkanın itlâfı

Belli ki bu insanlığı evvelâ kuşatma, akabinde de yutma harekâtına en zayıf halkadan başladılar: Müslümanlar’dan! Ezilmesi, yutulması, ortadan kaldırılması en kolay olan bu halka, insanlığın en zayıf, en kuvvet ve kudretten mahrum kısmı; üstelik bu kısım elân bütün insanlığın üçte birini teşkil ediyor. Sayıda çok, kudrette yok. Çünkü başsız. Müslümanları en azından usûlen temsil eden şöyle göstermelik bir merci, icraatsız bir makam dahi yok ortalıkta.

Aralarına sızıp çoktan kendilerine dönüştürdükleri İran’ın dini bir başı olsa ne yazar, olmasa ne! Tarihi boyunca Arap düşmanlığı bakımından Yahudi ile rekabette, İslâmiyet sonrasında da Arap düşmanlığına Şiilik adıyla bir de İslâm düşmanlığını eklemiş İran’ın olanca gayreti, Hareket Ordusu’nun Devleti Aliyye’ye yaptığının bir benzerini İslâm’a yapmak: ihanet!

Ve ortalarda küçücük bir noktacık.

Adı Gazze. Âdeta Müslümanlığın son adası. Yahudi’ye karşı hem kendini, hem de Müslümanların artık varlığından bahsedemeyeceğimiz haysiyetini muhafaza gayretindeki bir öbek yetim ve onların etrafındaki bir avuç gariban Gazzeli. Ve hunharca katledilen sabi, sübyan ve kadın.

Bu tarifsiz ve tahlilden azade zulüm karşısında neredeyse Budacıların bile merhameti kabarıyorken koskoca İslâm âleminde tık yok. Şöyle küçücük ama dişe dokunur, sadra şifa bir çıt sesi bile. Tatbikatta da, siyasette de ve ne yazık ki fikirde de aynı bomboşluk.

Artık varlığından şüphe etme hakkına sürüklendiğimiz İslâm âlemi, adeta Gazze’den ibaret.

Ne garip bir tecelli bu ya Rab, zalim Yahudi’nin zulmü artıyor, mazlum Müslüman’ın ahı arşı âlâyı titretiyor ama Müslüman ‘kardeş’in sükûtu bitmiyor.

Bundan daha büyük ve tesirli kıyamet alâmeti mi arıyorsunuz?