Korona günlerinde istihbarat servisleri... Salgın bahane, mevzu dijital izleme

ABD başta olmak üzere Batı dünyası da pek masum değil. Fakat burada gerçekleri manipüle edebilmek için epey rafine işler yapmak gerekiyor. Oysa Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerde bu işler çok kolay. Algı yönetimi ve dezenformasyonu eş zamanlı olarak yürüterek 6 Nisan günü “sıfır ölüm, sıfır yerel vaka” bildiriminde bulunan Çin, salgını dünyaya bizzat kendi yaydığı halde yabancıları “ülkeye koronavirüs bulaştırmakla” suçlamaya başladı bile.
ABD başta olmak üzere Batı dünyası da pek masum değil. Fakat burada gerçekleri manipüle edebilmek için epey rafine işler yapmak gerekiyor. Oysa Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerde bu işler çok kolay. Algı yönetimi ve dezenformasyonu eş zamanlı olarak yürüterek 6 Nisan günü “sıfır ölüm, sıfır yerel vaka” bildiriminde bulunan Çin, salgını dünyaya bizzat kendi yaydığı halde yabancıları “ülkeye koronavirüs bulaştırmakla” suçlamaya başladı bile.

Salgın filan bahane... Geriye sayım başladı. Birileri, George Orwell’in 1984 distopyası gerçekleşsin istiyor. İnsanlığın dijital kameralar tarafından 7/24 izleneceği, teker teker fişleneceği günleri iple çekiyor. “786, bugün sosyal açıdan uyumsuz 5 hareketin tespit edildi. 10 ceza puanı aldın. Yarın sana öğle yemeği verilmeyecek” gibi komutları vermek için sabırsızlanıyor. Ama unuttukları bir şey var...VE MEKERU VE MEKERALLAH.VALLAHU HAYRUL MAKİRİYN.

İstihbarat uzmanı Calder Walton
İstihbarat uzmanı Calder Walton

Bu yazı 27 Nisan 2020 tarihinde, Gerçek Hayat dergisinin 1018. sayısında yayınlanmıştır.

Calder Walton, doktorasını Cambridge Üniversitesi'nden almış bir akademisyen. Harvard Kennedy School İstihbarat Projesi Araştırma Direktörü olarak görev yapıyor. 2013 yılında The Overlook Press’ten çıkmış hacimli bir de kitabı var. Adı “Sırlar İmparatorluğu: İngiliz İstihbaratı, Soğuk Savaş ve İmparatorluğun Alacakaranlığı”...

Walton, 3 Nisan’da Foreing Policy dergisi için bir yazı kaleme aldı. “Casuslar koronaya karşı bir gölge savaşı veriyor” başlıklı yazıda, istihbarat servislerinin tarih boyunca önceki savaşlarda olduğu gibi salgına karşı da büyük bir rol üstleneceğini ifade eden Walton’a göre bu dört şekilde gerçekleşebilir.

1. Tehdit Değerlendirmesi

ABD Ulusal Tıbbi İstihbarat Merkezi (NCMI) Fort Detrick, Maryland
ABD Ulusal Tıbbi İstihbarat Merkezi (NCMI) Fort Detrick, Maryland

Öncelikli olarak istihbarat servislerinin görevi, virüs hakkında bilgilendirme ve tehdit değerlendirmesi yaparak ülkeyi yönetenleri durumun ciddiyeti konusunda uyarmak ve böylelikle bir nevi alarm zilini çalmış olmak. Nitekim konuya ilişkin kendi ülkesinden örnek veren Walton, Maryland’de bulunan Ulusal Tıbbi İstihbarat Merkezi (NCMI)’ne ait özel bir tesis olduğundan bahis açıyor. 2008 yılından bu yana virüsler dâhil bütün biyolojik tehditler söz konusu olduğunda bu tesis ABD yönetiminin gözü, kulağı olmuş. Bu istihbarat birimi görevini hep yerine getirmiş, şu son korona tehdidini de Trump yönetimine Ocak, bilemedin Şubat ayı gibi haber vermiş.

Trump'ın İhmali Büyük Skandal

  • Fakat Trump ne yapmış? Bu uyarıları abartılı bulmuş, dikkate bile almamış. Bugün ABD’de salgın konusunda sıkıntılar yaşanıyorsa bunun sorumlusu Amerikan istihbaratı değil, Beyaz Saray yönetimi. Walton, “içerden” edindiği bilginin doğrulanması hâlinde ABD tarihi boyunca yaşanmış en kötü ve en tehlikeli siyasi hatalardan, en büyük başkanlık skandallarından birinin işte bu hadise olduğunu söylüyor.

2. Başkalarına Ait Sırları Çalmak

Alman Dış İstihbarat Teşkilatı BND
Alman Dış İstihbarat Teşkilatı BND

Kendi sırlarını kimseye kaptırmamak yetmez. Başkalarına ait sırları elde etmeden bir adım nasıl önde olunabilir? Alınması gereken önlemler zamanında ve tam gerektirdiği gibi nasıl alınabilir? Walton, bu noktada Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore gibi “kapalı kutu”ların öncelikli hedef olduğunu ileri sürüyor. Zira Amerikan istihbarat birimlerinin kanaatine göre Çin virüs salgınını başlarda gizlemiş, Rusya da uzun süre vaka sayısını kasten düşük olarak göstermeye çalışmış.

Çin, SARS Virüsünü De Saklamıştı

Bu noktada en iyi bilinen örnek ise SARS virüsünün duyurulması. Hikâyeyi hatırlayan var mı? Salgın 2002 sonlarında Çin’in güneyindeki bir bölgede ortaya çıktı ve dünya çapında yayılarak yüzlerce kişiyi canından etti. Çin yönetimi, tıpkı korona hâdisesinde görüldüğü gibi bu salgını da gizli tutmak için elinden geleni esirgemedi.

Ancak önemli bir detayı gözden kaçırmışlardı. Alman Dış İstihbarat Teşkilatı BND, tıpkı uzun yıllar Türkiye’yi dinlediği gibi Çin’i de dinlemeye almıştı.

Derken dinlemeler neticesini verdi, salgın ile ilgili bütün detaylar gizli haberleşmelerin çözülmesiyle ortaya döküldü. BND, federal hükümet ile gerekli birimleri SARS virüsü hakkında bilgilendirdi. Pekin yönetimi olayın duyulmasıyla direnmeye çalıştıysa da salgını itiraf etmek zorunda kaldı. Almanlar sadece salgını değil, Çin yönetiminin salgını gizleme stratejisini de deşifre etmişlerdi.

3. Algı Yönetimi Ve Dezenformasyon

Pekin, Moskova, Tahran benzeri otoriter yönetimlerin en iyi yaptığı işlerin başında algı yönetimi ve dezenformasyon geliyor. Basını ve sosyal medyayı sıkı bir şekilde kontrol eden bu tarz yönetimlerin korona salgını boyunca algı yönetimine sıkça başvurduğu görülebilir. Buna en açık örneği Çin oluşturuyor. Çin’deki vak’a ve ölüm sayılarının gerçeği yansıttığı konusunda ciddi şüpheler mevcut, çünkü bu sayıları bağımsız kaynaklardan doğrulatma imkanı mevcut değil. Diğer yandan Çin ne kadar engellese de, salgın konusunda resmi söylemin ötesinde bir şeyler söylemeye çalışan doktorların başına gelenleri bütün dünya öğrendi.

Hiçbiri Mâsum Değil

Ronald Regean-AIDS
Ronald Regean-AIDS

Bu konuda elbette ABD başta olmak üzere Batı dünyası da pek mâsum değil. Fakat burada gerçekleri manipüle edebilmek için epey rafine işler yapmak gerekiyor. Oysa Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerde bu işler çok kolay. Algı yönetimi ve dezenformasyonu eş zamanlı olarak yürüterek 6 Nisan günü “sıfır ölüm, sıfır yerel vak’a” bildiriminde bulunan Çin, salgını dünyaya bizzat kendi yaydığı halde yabancıları “ülkeye korona bulaştırmakla” suçlamaya başladı bile.

İstihbarat servislerinin algı yönetimi ve dezenformasyon noktasındaki rolü inkar edilemez. Nitekim soğuk savaş yıllarında AIDS hastalığının ABD kaynaklı biyolojik bir silah olduğu tezi ortaya atılmıştı. Bunun üzerine Reagan yönetimi karşı istihbarat atağı başlatarak Aktif Önlemler Çalışma Grubu’nu kurdu.

Bu birimin görevi, dezenformasyon ve algı yönetimi çalışmalarını raporlamak, analiz etmek ve kamuoyuna ifşa etmekti. Çalışmalar neticesinde AIDS tezine kaynaklık eden istihbarat koleksiyonu ve bu işin başındaki Sovyet casusu tespit edilerek ifşa edildi. Bunun üzerine Moskova yönetimi,1987 yılında AIDS’in ABD mamülü biyolojik bir silah olduğu tezine verdiği desteği kesti.

4. Gözetim Mekanizması Oluşturmak

KİTAP. Sırlar İmparatorluğu İngiliz İstihbaratı, Soğuk Savaş ve İmparatorluğun Alacakaranlığı
KİTAP. Sırlar İmparatorluğu İngiliz İstihbaratı, Soğuk Savaş ve İmparatorluğun Alacakaranlığı

Walton’ın istihbarat servisleri için önerdiği son madde, aslına bakarsanız gelecekte bizi neyin beklediğini göstermesi bakımından son derece önemli. Şu anda Çin ve İsrail dışında dünyada örneği görülmeyen “vatandaşları dijital teknolojiyle izleme” uygulamasının önümüzdeki yıllarda yaygınlaşması zaten ön görülüyordu. Fakat korona salgını bu takvimi epey öne çekecek görünüyor.

İstihbarat uzmanı Walton bakın, ne diyor?

“12 ila 18 ay süreceği varsayılan korona aşısı bulunana dek, Çin örneği bir yana, Amerikalılar, İsrail’dekine benzer bir dijital izleme sürecini isteyip istemediklerini karara bağlamak zorundalar. Amerikan toplumu için sivil özgürlüklerle kamu sağlığı güvenliği arasındaki denge neresi? Acil savaş düzenlemeleri başlığı altında dijital izleme anayasal meşruiyet kazanabilir mi? Elde edilen verilerin kullanımına dair vatandaşlar ne tür teminat talebinde bulunmalı? Bunlar rahat bir ortamda, bir hukuk dersinde tartışılan soyut fikirler değil. Şu an acil cevap bekleyen gerçek sorunlar.”

Dijital İzleme İçin Geriye Sayım Başladı

George Orwell 1984 filmi
George Orwell 1984 filmi

Mesele şu: ABD zaten bu teknolojiye sahip. Çin ve İsrail tarafından yasal zeminde gerçekleşen dijital izleme, ABD dâhil Batı ülkelerinde istihbarat birimleri tarafından ancak onay alınabilen sınırlı alanlarda kullanılıyor. Walton gibilerine göre artık vakit geldi, bu sınırlar kaldırılmalı. Nitekim 2018 yılında ABD Anayasa Mahkemesi 4’e karşı 5 oyla önemli bir karara imza attı. Bomba tehdidi, kaçak suçluları takip ve kesin tehdit altındaki şahısların korunması gibi acil durumlarda cep telefonlarının konum bilgisini elde etmek için resmi yetki mecburiyeti ortadan kalktı.

  • İstihbarat birimlerinin gözü ABD Kongresi’ne çevrilmiş durumda. Şu an acil durumun mevcut olduğunu, dijital izlemenin bir an önce yasal zemine kavuşturulması gerektiğini savunuyorlar.

İşin özeti, salgın filan bahane... Geriye sayım başladı. Birileri, George Orwell’in 1984 distopyası gerçekleşsin istiyor. İnsanlığın dijital kameralar tarafından 7/24 izleneceği, teker teker fişleneceği günleri iple çekiyor. “786, bugün sosyal açıdan uyumsuz 5 hareketin tespit edildi. 10 ceza puanı aldın. Yarın sana öğle yemeği verilmeyecek” gibi komutları vermek için sabırsızlanıyor.

Ama unuttukları bir şey var...

VE MEKERU VE MEKERALLAH.

VALLAHU HAYRUL MAKİRİYN.