İnsanlık böyle istila görmedi

Plastiğin en kaba hâli olan bakalitin ana maddesi formaldehite en düşük dozlarda bile maruz kalmak ölümle neticelenebilir.
Plastiğin en kaba hâli olan bakalitin ana maddesi formaldehite en düşük dozlarda bile maruz kalmak ölümle neticelenebilir.

Plastik, hayatımıza 1909’da ve ölümcül formaldehit-fenolün birleşimiyle elde edilmesinden oluşan ‘bakalit’ adlı madde ile girer. Yazı daha ilk cümleden çok mu teknik oldu? O zaman şöyle diyelim. Plastiğin en kaba hâli olan bakalitin ana maddesi formaldehite en düşük dozlarda bile maruz kalmak ölümle neticelenebilir. Solunum güçlüğü, egzama ve alerjik reaksiyonlar, kanser, kısırlık ve lösemi onun yol açtığı dertlerden sadece bir kaçı.

Formaldehitler inşaatlardan mutfaklara, ev parkelerinden kozmetiklere, halılardan mobilyalara, kılık kıyafetten suntalara kadar pek çok alanda yer alırlar ki ‘vicdanı olan buna nasıl müsaade eder’ demeden kendinizi alamıyorsunuz?

Araştırmalar, üretiminde çalışanlardan evdeki sıradan insana, bebeklerden erişkinlere değin formaldehitlerden etkilenmeyen kimsenin söz konusu olmadığını gösteriyor. Bu akademik yayınlar, ani ölümlere bile neden olduğunu ortaya koyuyor.

Plastiğin en şöhretli yılları 1937’de naylonun Dupont firmasınca patentinin alınmasıyla başlayacaktır, ama ne başlama.

Naylon günü i̇lan etti̇ler

Türkiye’de Plastik Sanayii’ adlı eserde gelişme şöyle anlatılır: “DuPont şirketi 27 Ekim 1938 tarihinde, tekstilde kullanılabilecek daha kuvvetli ve esnek bir sentetik maddenin yani naylonun üretildiğini açıklar. Naylon iplik 1939 Dünya Fuarı’nda sergilenir ve naylon çorapların ‘deneme’ süreci başlar.

DuPont’un çorap imalatçılarına sattığı iplikle üretilen ve ABD’deki büyük satış yerlerine dağıtılan naylon çorapların ‘Naylon Günü’ ilan edilen 15 Mayıs 1940’dan önce satışa çıkarılmaması kararlaştırılır. Düzenlenen kampanyayla satış o gün başlatılır ve daha açılmadan dükkânların önünde kuyruklar oluşur, kadınlar saatlerce bekler ve elbette çorapların tamamı o gün tükenir.

Ne var ki, İkinci Dünya Savaşı başlamış ve naylon üretimi paraşüt, çadır, ip yapımına ayrılmıştır. Naylon çoraplar karaborsaya düşer…”

‘Plastiğin Millî Tarihi’ başlıklı makalesinde Gökhan Akçura şu nakli yapmakta: İngilizlerin Kahire’de Türkçe yayımladıkları ve Türkiye’de dağıttıkları Cephe dergisinde, 1946 başından itibaren naylonun erdemlerinin(!) anlatılmaya başlandığını görürüz. Derginin 15 Nisan 1946 tarihli sayısındaki ‘Naylon’ başlıklı yazı bütünüyle naylon çoraba ayrılmıştı ve şöyle deniliyordu:

“İpekli kadın çorapları, her kadının en büyük dertlerinden biri olduktan başka; âile bütçelerinde en derin rahneler [delikler] açan davalardan biridir. Düşünün ki; 4-6 lira vererek aldığımız o canım ipekli çoraplar, ufak bir takılışla derhal boydan boya akıyor veya çabucak deliniyorlardı. Birkaç yıldır dünya çorap endüstrisi yeni bir kraliçe tanıyor… Bu kraliçe, kömürün muamele gören müştekâtından elde edilen ‘naylon’ çoraplardır. Bir aralık fiyatları çok yükselmiş bulunan, bu bir örümcek ağı kadar ince, kaynatılabilen ve ne kadar çekseniz şeklini kaybetmeyen, büyük bir dayanma kabiliyeti olan naylon çorapları, birkaç ay sonra, bütün kadınların çorap dertlerini halledecektir.

Büyük Britanya çorap endüstrisinin uzun araştırmalar sonunda geliştirdiği bu önemli endüstri, pek yakında naylon çoraplarının 3-5 Türk lirası gibi bir fiyatla satılmasını sağlayacaktır. Hazırlanmakta olan naylonlar iki çeşittir: Biri yazlık, diğeri kışlık...”

Naylon istilası

Devamla: “Hollanda’nın Arnhem kentindeki bir çorap fabrikası, ürettiği çorapların dayanıklılığını kanıtlamak için 1958 yılında şöyle bir yönteme başvurmuştu. Noter kontrolü altında dört kadın, ayaklarında yalnız çorapları olduğu hâlde 40 kilometre yürüdü. Noter, çorapların bu yolculuğun sonunda da sapasağlam durduğuna tanıklık etti. İngiltere’deki bir çorap firması ise, çorapların akmasını önleyen yeni bir dokuma biçimi geliştirmişti. Yapılan denemede, çoraplar güçlü eller tarafından çekiştirildi, gül dikenlerine, tırtıllı ve tırnaklı cisimlere sürtüldü ve hatta üzerlerine kıvılcımlar sıçratıldı. Çoraplar bana mısın demedi! (O dönemin gazetelerinin yalancısıyız!)”

‘Türkiye’de Plastik Sanayii’ adlı eserde gelişme şöyle anlatılır: “DuPont şirketi 27 Ekim 1938 tarihinde, tekstilde kullanılabilecek daha kuvvetli ve esnek bir sentetik maddenin yani naylonun üretildiğini açıklar. Naylon iplik 1939 Dünya Fuarı’nda sergilenir ve naylon çorapların ‘deneme’ süreci başlar.
‘Türkiye’de Plastik Sanayii’ adlı eserde gelişme şöyle anlatılır: “DuPont şirketi 27 Ekim 1938 tarihinde, tekstilde kullanılabilecek daha kuvvetli ve esnek bir sentetik maddenin yani naylonun üretildiğini açıklar. Naylon iplik 1939 Dünya Fuarı’nda sergilenir ve naylon çorapların ‘deneme’ süreci başlar.

Rakamlar korkunç

1950-2020 arasında 10 milyar ton plastik üretimi yapılmış. Bu plastiklerden 5 milyar tondan fazlası sadece son 15 yılda üretilmiş. BM Çevre Progamı (UNEP)’nın sitesinde yer alan bilgilere göre, hayatımıza yılda 400 milyon ton civarında yeni plastik giriyor. Eskilerin sadece yüzde 9’unun geri dönüşümü yapılıyor, yüzde 12’si ise yakılıyormuş. Geri kalanlar ise ya çöplüklere ya okyanuslara ya ormanlara yahut diğer çevre sahalarına atılıyormuş. 2016’da su havzalarına 11 milyon ton plastik atık bırakılmış ve bunun 2040’ta yaklaşık 29 milyon tona ulaşması bekleniyormuş.

‘Anası da naylon, babası da’

Refik Halid Karay, “Didon’dan Naylon’a Kadar” başlıklı 22 Haziran 1947’de Akşam gazetesinde şunları yazacaktır: “Halk ağzında şimdi ‘naylon’dan revaçta bir kelime bulamazsınız. […] pazarda patlıcanlar ‘anası da naylon, babası da!’ diye satılıyor. Şimdiden bazı okullarda ‘naylon kafalı’, ahmak, bön mânâsında bir sözdür. Yarın belki de bir tip düttürü kadına ‘naylon’ diyecekler ve çocuklar ‘naylonlara bak’ diye öyleleriyle alaya girişecekler.

Dayanıklılığı ne kadar ileri sürülürse sürülsün, bugün halk arasında ‘naylon’ oldukça çürük, hemen hemen lüzumsuz, sadece gösterişten ibaret bir nesne, bir metâdır. Kol saatini tutan naylon kayışların kopuverdiğini, ciltte bir nevi kaşıntı yaptığını söyleyenler de yok değil. Artık yeni ve az çok uydurma bir şey gördük mü ‘naylon’ yaftasını yapıştırıyoruz. Mesela tramvay vatman ve biletçilerinin -fikrimce hiç de fena olmayanyazlık elbiselerine çocuklar ‘naylon’u yakıştırıvermişler!”

Güçlü bir tasvir kabiliyeti olan Karay’ın dönemi yansıtmakla kalmayıp, geleceğe dair esaslı eleştiriler getirmesi oldukça mühimdir.

Naylon, şarkıları da istilâ edecekti. En meşhuru “Evlenmeyin erkekler naylon kızlar çıkacak” olsa da “Fazla süslenme bayan / Naylon modası çıktı / O kusuru saklamaz / Herkes rötuştan bıktı / Mayo naylon, etek naylon / Kız naylon, erkek naylon / Gül oyna felek naylon” şeklinde de türküler yapılmıştı.

“Zeytin yağlı yiyemem aman” adlı türküsü gibi bunlar da muhtemelen gerçekten birer türkü değil, Türk’ün hayatını değiştirmeyi hedefleyen kimlik ve kültür yıkımına neden olan siyâsî bir propaganda aracıydı. Bu türkünün sadece margarini teşvik amaçlı olduğu dillendirilse de sözde türkünün sözleri dikkatle incelendiğinde, emperyalist gâyeleri olan toplum mühendisliği olduğu açıkça görülür.

“Basma da fistan giyemem aman / Senin gibi cahile, ben ‘efendim’ diyemem aman” şeklinde süren mısrasında, pamuktan yapılan basma ve fistan aşağılanıyor. Yerine ne ikâme ediliyordu? Naylon, polimer...

Şimdi artık plastikler sadece kılık kıyafetleri değil damarlarımızı bile istilâ etti. Mikro plastik denilen gözle görülemeyen plastik parçaları hemen her gün yenilen gıdalarla vücudumuza giriyor. Gayritabii olan bu madde ne yazık ki; engelli doğumlar, kısırlık, kanser, diyabet, damar tıkanması, organ yetmezliği diye başlayıp ölümle neticelenen, kısaca insan ve diğer canlıların hayatını cehenneme çevirir bir hâl aldı.

Plastiğin girmediği ev, işyeri ve hayat kalmadı. Plastiğin istilâ etmediği hava, toprak ve deniz de yok artık. Kurdun kuşun bile hayatını tehdit ediyor. Deniz hayatı bu yüzden bitme noktasına geldi. Ne diyordu Allah (c.c.) Şûrâ 30’da: “Başınıza gelenler yapıp ettikleriniz yüzündendir…”

  • Rakamların di̇li̇
  • - Dünyada her dakika bir milyon plastik şişe satılıyor. Ve her yıl beş trilyona kadar plastik poşet kullanılıyor. Bu da, kişi başı yıllık 700 poşete tekabül ediyor.
  • - Ortalama bir market poşeti yaklaşık 4-5 gram civarındadır. 500 ml bir pet su şişesi ise ortalama 12 gr’dır.
  • - Ortalama bir market alıverişinde poşet yerine file ya da bez çanta tercih edilirse, yaklaşık 5 gr’lık bir poşet kullanımından tasarruf edilir. Fakat ortalama bir market alışverişinde, aynı file ya da bez çantaya ambalajlı ürünler nedeniyle 100-150 gr arası plastik girer.
  • - Dünyada üretilen tüm plastiklerin yaklaşık yüzde 36’sı ambalajlı yiyecek ve içeceklerde kullanılıyor. Ve bunların yaklaşık yüzde 85’i geri dönüşüme girmeden doğaya salınıyor.
  • - Her ne kadar geri dönüşüm adı altında propagandalar yapılsa da üreticiler tarafından üretilen tüm plastiğin %50’si tek kullanımlık olarak tasarlanmıştır ve bir kez kullanılıp atılır.
  • - BM verilerine göre, dünya her yıl yaklaşık 400 milyon ton plastik atık üretiyor. Yani dünyada yaşayan her insan başına yaklaşık 55 kilo atık plastik.
  • - Yapılan tüm ‘geri dönüşüm’ kampanyalarına ve göz boyama operasyonlarına rağmen üreticilerin plastik iştahı hiç bitmiyor. Sektör bu şekilde büyümeye devam ederse, plastik atık miktarı 2050 yılına kadar 1 milyar 100 milyon tonu geçecek.
  • - Plastiğin ilk üretilmeye başladığı tarihten bu yana geçen 100 yılda yaklaşık yedi milyar ton plastik atık oluşturulduğu tahmin ediliyor. Bunun ise %10’undan daha azı geri dönüştürüldü.
  • - Okyanuslarda şu anda 200 milyon ton atık plastiğin yüzdüğü hesaplanıyor. Yapılan tüm ‘dönüşüm kampanyalarına’ rağmen 2040’a kadar bu miktarın 3 katına çıkması bekleniyor.
  • - Her yıl 4 ila 12 milyon ton plastik okyanusa giriyor. Ve bu miktarın önümüzdeki 20 yıl içinde üç katına çıkacağı tahmin ediliyor.
  • - Avrupa’da her yıl 20-25 milyon ton arası atık plastik toplanıyor. Fakat sürekli ‘küresel ısınma ve karbon salınımı’ndan şikâyet eden AB ülkeleri, kömürden daha fazla kalori verdiği için topladıkları bu plastiklerin %60’ını enerji santrallerinde yakarak atmosfere zehir pompalıyor.
  • - AB ülkeleri, toplanan atık plastiğin sadece 9,2 milyon tonluk kısmını geri dönüştürüyor ve bu dönüşümden 5,2 milyon tonluk geri dönüştürülmüş plastik ham maddesi elde ediyor. AB, 2025 yılına gelindiğinde yılda 10 milyon ton geri dönüştürülmüş plastik elde etmeyi hedefliyor. Yani miktarı iki katına çıkarmayı. Fakat bu hedefin içinde yakılan plastiklerde bir kısıtlamaya gitmek bulunmuyor.
  • - Çevre Bakanlığının verilerine göre plastik poşetlerin ücrete bağlandığı 2019’dan önce Türkiye’de yıllık 35 milyar adet civarında plastik poşet üretiliyordu. Yani her vatandaş yılda ortalama 440 plastik poşet kullanıyordu. 1 Ocak 2019’da başlatılan ‘ücretli poşet’ döneminin ilk yılında Türkiye’de plastik poşet kullanımı yüzde 75 seviyesinde azaldı ve bu sayede 354 bin ton plastik atığın oluşması engellendi.
  • - Geçtiğimiz ay açıklanan verilere göre, 1 Ocak 2019’da başlayan uygulama ile plastik poşet kullanımı azaldı ve plastik poşet üretimi için gerekli plastik ham madde ithali de düştüğü için yaklaşık 3,8 milyar lira tasarruf edildi.
  • - Fakat Türkiye’de 2022 yılı Ocak – Mayıs ayları arasında üretilen plastik, geçen yılın aynı dönemine göre %15 arttı. İthalat da aynı dönemde %18 ihracat artış gösterdi. Yurtiçi tüketimdeki artış ise %14 oldu.
  • - Market poşetlerinin paralı hâle getirilmesi, plastik poşet kullanımını düşürmüş olsa da farklı bir açıdan arayı kapattı. Market poşetlerini aynı zamanda çöp poşeti olarak kullanan vatandaşlar bu kez plastik çöp poşetlerine yüklendi. Türkiye’nin en büyük çöp poşeti üreticisi, 2021’de satışlarını %46 artırdığını açıkladı. Hatta şirket o kadar büyüdü ki bu yıl borsaya açıldı.
  • - Plastik çöp torbası üreticileri, Türkiye’de hâne başına ortalama 3 paket çöp torbası tüketildiğini, bunu Almaya gibi 9 pakete çıkarmak istiyor. Ve bu hedefin çok da uzak olmadığını belirtiyor.
  • - 10 ya da 15’li bir paket çöp poşeti yaklaşık 120-150 gram. Yani çöp torbası tüketiminde hedefi tutturursak, 25 milyon hânenin kullanımı 3 kat artacak ve 25 bin ton fazladan plastik atık daha tabiata salınacak.
  • - Türkiye’nin en büyük 500 firması arasında 32 plastik üreticisi yer alıyor. Ambalaj Sanayicileri Derneği’nin açıkladığına göre, plastik poşetlerin ücretli hale geldiği 2019’dan sonra bu firmalar satışlarını daha da artırdı. Hatta 2021 yılında bu 32 firmanın satışları 2020’ye göre yüzde 35 artışla 53 milyar TL’ye dayandı.
  • - Dünyada hükümetlerin plastikle ilgili verdiği kararlar, genelde ‘plastik lobisi’ tarafından belirleniyor. Brüksel merkezli Avrupa Plastik Mamul Üreticileri Birliği (EuPC), 51 plastik derneğinin çatı örgütü olarak 50 binden fazla plastik üreticisini temsil ediyor. Yıllık 280 milyar Euro’luk ciro yapan ve 1 milyon 600 bin kişinin çalıştığı EuPC, Avrupa Birliği Parlamentosu’nda plastikle ilgili kararların alınmasında etkin rol üstleniyor. Birlik, çevre ve yeni düzenlemeler başta olmak üzere sektörü ilgilendiren tüm konularda söz hakkına sahip.

 ‘Plastik çöp kıtası’ daha çok mikroplastiklerden oluşuyor ve ağırlığı da tahmini 3 milyon tonu buluyor
‘Plastik çöp kıtası’ daha çok mikroplastiklerden oluşuyor ve ağırlığı da tahmini 3 milyon tonu buluyor

Bilinmeyen sekizinci kıta: Çöp adası

Bilim adamları, 1988 yılında Büyük Okyanus üzerinde ilginç bir keşfe imza attı. Buna göre, ABD’nin batı kıyıları ile Japonya arasında iki büyük plastik çöp yığını birikmiş ve tabiri caizse yeni bir kıta oluşturmuştu. Okyanus akıntıları nedeniyle iki kıta arasında sürekli hareket eden bu iki parçalı ‘plastik çöp kıtası’ tam 1,6 milyon kilometrekareden oluşuyor. Yani Türkiye’nin yüz ölçümünün iki katı. ‘Plastik çöp kıtası’ daha çok mikroplastiklerden oluşuyor ve ağırlığı da tahmini 3 milyon tonu buluyor. ‘Büyük Pasifik Çöp Yaması’ denilen çöp adasındaki plastiklerin bir kısmı 50 yaşın üzerinde ve plastik çakmaklar, diş fırçaları, su şişeleri, kalemler, biberonlar, cep telefonları, plastik torbalar ve bebek bezleri gibi parçalardan oluşuyor. Çöp kıtasında ayrıca büyük odunsu yapılar da bulunuyor. Bunlar ise okyanusa akan tuvalet kâğıtlarının birleşmesinden oluşuyor. Araştırmalar, çöp kıtasının hızla büyüdüğünü ve çöplerin de sıklaştığını gösteriyor. Ayrıca bu çöp kıtası 1945’ten beri “her on yılda bir 10 kat” büyüyor. Bilim adamlarının yaptığı kaba bir hesaba göre, bu büyük çöp yığınını temizlemeye niyetlenen hiçbir ülkenin ekonomik olarak ayakta kalması mümkün değil.