Husi karşıtı koalisyona neden sadece Bahreyn katıldı?

Husi karşıtı koalisyona neden sadece Bahreyn katıldı?
Husi karşıtı koalisyona neden sadece Bahreyn katıldı?

Riyad'ın aksine Bahreyn'in İran'la hâlen daha diplomatik bir ilişkisi yok. Manama ve Riyad yönetimleri 2016 yılında Tahran’la ilişkilerini kesmişken, Suudi Arabistan 2023 yılı Mart ayında Çin’in arabuluculuğunda İran ile diplomatik ilişkileri yeniden tesis etmişti. Bahreyn’in Körfez ülkeleri arasında en “İran karşıtı” ülke olduğunu not etmekte fayda var. Bunda elbette tarihî olarak (özellikle 1979 İran devrimi sonrası) ülkedeki Şii nüfusun, Sünni Bahreyn yönetimi açısından hassas bir unsur olması önemli rol oynuyor.

7 Ekim sonrası yanan ateş bölgeye yayılarak etkisini hissettirmeye devam ediyor.

Yemen'deki Husiler Aralık ayı boyunca Kızıldeniz’de İsrail'le bağlantılı olduğunu söyledikleri gemileri hedef alan çok sayıda saldırı düzenledi. Husiler, İsrail'in Gazze’deki saldırıları durana kadar söz konusu gemileri hedef almaya devam edeceklerini duyurdu.

Artan saldırılara karşılık ABD, ay sonuna doğru Kızıldeniz’de Husilerin saldırılarına karşı koymak üzere çok uluslu bir deniz görev gücü oluşturdu. Başlangıçta İngiltere, Kanada, İspanya ve Fransa dahil olmak üzere on ülkenin katılımıyla açıklanan koalisyonda, Orta Doğu'dan sadece bir ülke yer aldı: Bahreyn.

ABD savunma yetkilileri, ilân edilen ülkelerin dışında başka ülkelerin de ABD liderliğindeki koalisyonun parçası olmayı kabul ettiğini ancak isimlerinin açıklanmasını istemediklerini belirtti. Bilhassa Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin koalisyondaki yokluğu dikkat çekti.

Bae ve Suudi Arabistan yok

Peki, neden?

Riyad'ın Husiler ve yakın müttefiki, hatta destekçisi İran'la son bir yılı aşkın süredir devam eden yakınlaşma çabalarının bu kararda rol oynamış olması muhtemel. Uzun yıllardır Yemen’de Husilerle savaşan ve “gururlu” bir biçimde artık buradan çıkmaya çalışan Suudi Arabistan, bu minvalde aylardır Husilerle zorlu bir siyasi süreç yürütüyor. Asıl amacı, Yemen’de açıktan kabul etmediği ancak aşikâr olan yenilgisinin ve savaştan çekilmesinin şartlarını müzakere etmek.

Hatırlatacak olursak, Mart 2015'te BAE'nin de dâhil olduğu Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon, başkent Sana'yı ele geçiren Husileri geri püskürtmek için Yemen hükümeti adına müdahalede bulunmuştu. Kimsenin kazanmadığı yıpratıcı bir savaşta yorgun düşen taraflar -bilhassa da Suud- artık “barış” konuşmak için kamuoyu önünde bir araya gelmeye bir nevi mecbur kaldı.

‘Bekle ve gör’ taktiği mi?

Hâl böyleyken, Suudi Arabistan'ın Husi karşıtı koalisyona aktif ve açıktan destek vermesiyle Kızıldeniz'de tırmanacak bir gerilimin ülkeyi geçmişte olduğu gibi daha fazla Husi saldırısına maruz bırakma riski bulunuyor. Bu, dış politikada önceki yıllarda takip ettiği çatışmacı tutumdan uzaklaşarak normalleşme ve yumuşama yolunda önemli adımlar atan Veliaht Prens Muhammed bin Selman için tekrar göze almanın kolay olmadığı bir risk.

Son yıllarda Husilerin saldırılarından nasibini alan BAE'nin de benzer korkuları bulunuyor, zira yakın bir geçmişte Husilerin ülkeyi doğrudan vurma kapasitesine sahip olduğu görülmüş oldu. Bu da Abu Dabi yönetimi açısından ciddi bir güvenlik endişesi. Bu nedenle Kızıldeniz’de yükselen tansiyon konusunda Arap Körfez ülkeleri direkt müdahil olup sert adımlar atmak yerine “bekle ve gör” yaklaşımını benimsemiş görünüyor. Bölgede kimse Husilerin ya da İran destekli diğer grupların saldırılarına hedef olmak istemediğinden daha düşük bir profil çizmeyi tercih ediyor.

Bahreyn'in İran karşıtlığı

Öte yandan Bahreyn'in ABD ile olan yakın deniz koordinasyonu, Kızıldeniz’deki koalisyona doğrudan ve açıktan katılma kararına katkıda bulunmuş olabilir. Bahreyn'in, Yemen'deki iç savaşa komşusu Suud ve BAE'ye nazaran sınırlı katılımının da bir etken olduğunu söylemek mümkün. ABD öncülüğündeki deniz görev gücüne katkısı, ülkenin boyutları ve kapasitesi göz önüne alındığında daha küçük kalacaktır. Çok ciddi bir fark yaratmayacak, “ihmal edilebilir” bu katkının, ülkeyi Husilerin misillemesine daha az maruz bırakması -veya hiç bırakmaması- beklenebilir.

Bununla birlikte Riyad'ın aksine Bahreyn'in İran'la hâlen daha diplomatik bir ilişkisi yok. Manama ve Riyad yönetimleri 2016 yılında Tahran’la ilişkilerini kesmişken, Suudi Arabistan 2023 yılı Mart ayında Çin’in arabuluculuğunda İran ile diplomatik ilişkileri yeniden tesis etmişti.

 Kızıldeniz’de yükselen tansiyon konusunda Arap Körfez ülkeleri direkt müdahil olup sert adımlar atmak yerine “bekle ve gör” yaklaşımını benimsemiş görünüyor.
Kızıldeniz’de yükselen tansiyon konusunda Arap Körfez ülkeleri direkt müdahil olup sert adımlar atmak yerine “bekle ve gör” yaklaşımını benimsemiş görünüyor.

Bahreyn’in Körfez ülkeleri arasında en “İran karşıtı” ülke olduğunu not etmekte fayda var. Bunda elbette tarihî olarak (özellikle 1979 İran devrimi sonrası) ülkedeki Şii nüfusun, Sünni Bahreyn yönetimi açısından hassas bir unsur olması önemli rol oynuyor.

Burada bir parantez açıp, kamu alanında sergilenen normalleşme çabalarına ve karşılıklı diplomatik jestlere rağmen Suudi Arabistan ve İran’ın ezeli rakipler olmaya devam ettiğini de not edelim.

ABD'ye güven kaybı

Yukarıda sayılan faktörlerin haricinde, bölge ülkelerinin Kızıldeniz’de “İsrail’e tepki” vurgusuyla saldırılar düzenleyen Husilere karşı koalisyona katılmamasında, İsrail’i destekler gibi görünme kaygısı da önemli bir etken.

7 Ekim öncesi Husilerle açıktan savaşan ülkeler dahi 7 Ekim sonrası Husilere karşı bir pozisyon alarak İsrail'i ve ona kayıtsız şartsız arka çıkan ABD’yi destekliyor gibi görünmek istemiyor.

Bununla birlikte 7 Ekim sonrası ABD’nin İsrail tutumunun yol açtığı hayal kırıklığı ve (artan) güven kaybının da ABD öncülüğündeki bir görev gücüne katılım konusunda bölge ülkelerini daha gönülsüz hâle getirmiş olduğunu söyleyebiliriz.

  • Kuveyt'in yeni Emiri yemin ederek göreve başladı
  • Kuveyt Emiri Şeyh Nevvaf el Ahmed el Cabir el Sabah'ın 16 Aralık’ta vefatının duyurulmasının ardından ülkenin başına gelen Şeyh Meşal el Ahmed el Cabir el Sabah yemin ederek görevine başladı. Kuveyt Bakanlar Kurulu, 86 yaşındaki Emir’in vefatıyla aynı gün 83 yaşındaki Veliaht Prens Şeyh Meşal’in ülkenin yeni emiri olduğunu açıkladı.
  • Kuveyt'in yeni Emiri Şeyh Meşal, eski Emir Şeyh Ahmed’in yedinci oğlu olarak 27 Eylül 1940’ta dünyaya geldi. Başkent Kuveyt'teki Mubarekiye okulundaki ilk eğitiminin ardından, İngiltere’de Hinden Polis Koleji'ndeki eğitimini 1960 yılında tamamladı. İçişleri Bakanlığında çeşitli görevlerde bulunan Şeyh Meşal, albay rütbesiyle 1967-1980 yılları arasında Devlet Güvenlik Kurumu Başkanlığını yürüttü.
  • Millî Muhafızlar Başkan Yardımcısı olarak 13 Ocak 2004'te başladığı görevini Veliaht Prens olana dek sürdürdü. Emir Nevvaf tarafından 15 Kasım 2021'de çıkarılan bir kararla Şeyh Meşal, Veliaht Prens olarak tayin edildi. Kendisinden önceki Emir Şeyh Nevvaf'ın kardeşi olan Kuveyt Emiri Şeyh Meşal'in 7'si kız, 12 çocuğu var.
  • Kuveyt anayasasına göre veliaht prens, vefat durumunda direkt olarak emir oluyor ancak parlamentoda yemin ettikten sonra hükümranlığı devralıyor. Yeni emirin bir varis belirlemek için bir yıla kadar süresi bulunuyor. Kuveyt, bölgenin en güçlü seçilmiş yasama meclisine ve hararetli siyasi tartışmalara sahip ülkesi. Bu yönüyle Körfez’de siyasi açıdan en liberal ülke konumunda.
  • Kuveyt’in yeni emiri Şeyh Meşal'in Körfez ülkeleri arasındaki birliğe destek, Batı ittifakları ve Riyad ile iyi ilişkiler gibi Kuveyt'in kilit dış politika yaklaşımlarını koruması bekleniyor.