Boris gitti, Ruanda’daki mülteci işi ne olacak?

Johnson’ın istifası sonrası
İngiliz cephesinde değişen
bir şeyin olması pek mümkün
görünmüyor. Sonuçta gelecek
kişi aynı partinin, aynı zihniyetin
adamı olacak.
Johnson’ın istifası sonrası İngiliz cephesinde değişen bir şeyin olması pek mümkün görünmüyor. Sonuçta gelecek kişi aynı partinin, aynı zihniyetin adamı olacak.

14 Nisan’da Ruanda, Londra ile beş yıllık bir anlaşma imzaladığını duyurdu. Anlaşma gereği; Boris Johnson hükümeti, İngiltere topraklarına yasadışı yollardan gelen sığınmacıları menşe ülkelerine bakılmaksızın, Birleşik Krallık ‘tan 6 bin kilometre daha uzaktaki bir Doğu Afrika ülkesi olan Ruanda’ya gönderecekti. Fakat Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Londra’dan Kigali’ye gidecek ilk uçağın kalkışını son anda engelledi.

Bu anlaşmayla imzalanan Göç ve Ekonomik Kalkınma Ortaklığı’na göre “iltica başvurusu kabul edilecek kişilerin Ruanda’da kalması” sağlanacak, başvurusu reddedilenler ise çoklu tercihle serbest kalacaktı. Dileyen gönüllü olarak ayrılıp Ruanda’da başka bir statü elde edebilir, menşe ülkeye veya yasal olarak kabul edilecekleri başka bir ülkeye geri dönebilirdi. Göçmenler, Ruanda’nın başkenti Kigali yakınlarındaki pansiyonlarda barınacaktı. İngiltere anlaşma gereğince, 144 milyon avro tutarında ödeme yapmayı taahhüt ediyordu.

Niçin Ruanda?

Pandeminin getirdiği ekonomik zorluklar ile birlikte Ruanda ekonomisinin kötüden kötüye gittiğini ve dış borcunun da durmadan yükseldiğini söylememiz gerekir. Ülkedeki yetkililerin başarısız politikaları birçok süreci olması gerekenden daha hızlı hâle getirdi. Neticede hayat pahalılığı, işsizliğin dibe vurmasına neden oldu. Bununla birlikte Demokratik Kongo ile arasında yaşanan kriz, ülkenin hazinesinde ciddi anlamda nakit para sıkıntısı oluştu.

Bütün bu olumsuz tablo, ülkeyi İngiltere ile bu anlaşmayı yapmaya âdeta itti. Diğer yandan hükümet sözcüsü ile cumhurbaşkanı bu anlaşma ile adı üstünde ”insanlara yardımcı olmaya çalıştıklarını” dile getiriyorlarsa da bunun işin sadece şov tarafı olduğunu söylememize gerek yok sanırım. Ayrıca bu anlaşmaya çoğu Ruandalının karşı çıktığını da ilâve etmek lazım. Tıpkı diğer ülkelerde gördüğümüz gibi hiçbir ülke dışardan göç almak istemiyor.

Ruanda hükümeti bu anlaşmayla ekonomisinin bir nebze rahatlayacağını düşünüyor ve hali hazırda Demokratik Kongo sınırındaki çatışmaya da finans kaynağı bulmuş durumda. Diğer yandan Ruanda bu politikayı uygulayarak Batı ile daha da yakınlaşmak, Batı’ya şirin çocuk imajı vermek istiyor. Aynı zamanda Avrupa’nın sorunlarına çözüm getiren bir Afrika ülkesi olarak anılma peşinde. Avrupa ile iş tutmaya çalışan Ruanda hükümetinin, ülke içinde ifade özgürlüğünü ve siyasî muhalefeti bastırmak gibi bir işlevi söz konusu. Bu yönü, STK’lar tarafından düzenli olarak eleştiriliyor.

İngiltere'nin beklentisi nedir?

İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel bu anlaşmanın “bozuk bir sığınma sisteminde” reform yapmayı amaçladığını dile getirdi. İngiliz hükümeti ise Londra'nın göçmenlerin İngiltere'ye yasadışı girişini engellemeyi, böylece kaçakçılık ağlarını kırmayı ve tehlikeye attıkları kişilerin hayatlarını korumayı hedeflediğini söylüyor.

İngiltere’nin uygulamaya çalıştığı bu stratejinin işe yarayacağı meçhul. Çünkü Calais'te göçmenlere yardım eden bir dernek olan Utopia 56'nın sözcüsü Nikolai Posner "İnsanlar yakalanmamak için daha fazla risk alarak yine de Manş Kanalı’nı geçmeye çalışacaklar." görüşünde. Rakamlar da bunu doğrular nitelikte. İngiltere İçişleri Bakanlığı'na göre 2021’de 28 binden fazla göçmen deniz yoluyla ülkeye ulaşmaya çalıştı.

Afrika birliği suskun

Afrika Birliği tarafından bugüne kadar bu konuyla ilgili herhangi açıklama yapılmadı, yapılması da beklenmiyor. Çünkü Afrika Birliği’nin kime çalıştığını bilmeyenimiz yoktur. Belki de gelecek paradan dolayı bunu bir başarı hikâyesi olarak bile görüyorlardır. Ancak Afrika toplumu, bu konuda Ruanda’nın yanlış bir karar aldığı görüşünde.

Libya’da olanların Ruanda versiyonu bu: “Para karşılığında insan satmak.” Libya’da binden fazla Afrikalının para ile satıldığını biliyoruz. Ruanda’nın yaptığı çok mu farklı? Anlaşmada, sadece ‘İngiltere sığınmacılar karşılığında para verecek’ diyor. Peki, bu insanları kim denetleyecek? Yeme içmeleri, diğer ihtiyaçları nasıl karşılanacak?

Anlaşma yasal mı?

İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel yaptığı açıklamada, "İngiltere'nin doğru olanı yapmaktan ve sınırları kontrol uygulamasından" vazgeçmeyeceğini söyledi. Peki, bu anlaşma ne kadar yasal? İşin bu tarafı henüz tam olarak çözülmüş değil, hâlen tartışma konusu olmaya devam ediyor. 10 Haziran Cuma günü Londra’daki Yüksek Adalet Divanı, göçmenlerin Ruanda’ya sınır dışı edilmesine izin verdiğini açıkladı. Ayrıca insan hakları STK’ları tarafından yapılan acil bir temyiz başvurusunu reddetti. Ancak İngiliz yargısının çıkması beklenen yasa tasarısı konusunda karar vermesi gerekiyor. Yasal bir onay, göçmenlerin Ruanda’ya transferine izin verecek. Bu durumda AİHM artık bu temelde geçici tedbirler çıkaramayacak. Ancak insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye mâruz kalma veya zorla çalıştırma riskiyle karşı karşıya kaldıkları bir bölgeye sınır dışı edilmeyi engelleme noktasında inisiyatif alabilir. Üstelik bazı sığınmacılar, Suriye gibi savaş bölgelerinden geliyor.

Boris Johnson'nın istifası ile anlaşma biter mi?

Johnson’ın istifası sonrası İngiliz cephesinde değişen bir şeyin olması pek mümkün görünmüyor. Sonuçta gelecek kişi aynı partinin, aynı zihniyetin adamı olacak. Daha ilginci, AİHM tarafından ilk uçuşun iptal edilmesi sonrası Ruanda hükümet sözcüsünün yaptığı basın açıklaması. Bakın ne demiş: “Cesaretimiz kırılmadı. Ruanda, bu ortaklığın yürümesi konusunda tamamen kararlıdır.” Tuhaf olan şu ki, Demokratik Kongo ile yaşanan çatışma nedeniyle başkent Kigali hariç Ruanda halen güvenli bir ülke değil ve birçok Ruandalı komşu ülkelere mülteci olarak gidiyor.