Amerikan rüyası bitti bay Fukuyama!

Amerikan rüyası bitti bay Fukuyama!
Amerikan rüyası bitti bay Fukuyama!

Amerika özgürlükler ülkesi olarak nam yaptı. Daha doğrusu Hollywood filmleriyle öyle olduğu insanlığın zihnine ısrarla nakşedildi. 11 Eylül 2001 sonrası güya terörle mücadele adına Afganistan ve Irak işgalleriyle milyonlarca insan bir hiç uğruna katledilince foya çıktı, boya dökülmeye başladı. Şu an Gazze'de yaşanan Amerika destekli siyonist katliam da şimdiye dek hakikati görmeyen bazı gözlerin açılmasını sağladı.

  • "Amerikan sisteminin bir kurbanı olarak konuşuyorum. Amerika'yı bir kurbanın gözlerinden görüyorum. Ve ben ortada herhangi bir Amerikan rüyası görmüyorum. Bir Amerikan kâbusu görüyorum."
  • Malcolm X

Hollywood çığırtkanlığı

Hollywood çığırtkanlığına herkes eskisi gibi kanmasa da azımsanmayacak bir kesim hâlâ Amerika'nın özgürlükler ülkesi olduğuna inanıyor. Bunu bizzat eski demirperde ülkelerine gidip müşahede edebilirsiniz. Komünizmin insana nefes aldırmayan çelik pençesinden kurtulan toplumlar Amerika'ya neredeyse tapıyor.

Ukrayna'nın Rusya'ya bu kadar direnmesinin altında gerek Çarlık gerekse komünizm döneminde gördüğü inanılmaz kötü muamele yatıyor. Eski demirperde ülkelerinin Beyaz Avrupalılar olduğu gerçeğini ıskalamayalım bu arada. Bu küçük ama mühim detay, Amerika ile bu toplumlar arasında geçişkenliğe/akışkanlığa imkân sağlıyor.

Herkes eşit ama bazıları değil

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yazılırken Amerikan Bağımsızlık Bildirisi'nde yer alan şu cümlelere atıf yapıldığı söyleniyor:

"Tüm insanlar eşit yaratılmışlardır; Yaradan’ları tarafından bağışlanmış, belli bazı vazgeçilemez haklara sahiptirler; hayat, hürriyet ve mutluluğa erişme hakları da bunların arasındadır. Bu hakları güvence altına almak amacıyla insanlar kendi aralarında yönetimler kurarlar. Bu yönetimler gerçek güçlerini yönetilenlerin onamasından alırlar."

Nasıl, gayet güzel cümleler, öyle değil mi?

Peki, bir samimiyet testine soksak, acaba o testi geçebilir mi?

Beyaz Saray Tarih Derneği tarafından verilen bilgiler, Amerikan Bağımsızlık Bildirisi'nin aslında hiç de samimi bir metin olmadığını açıkça ortaya koyuyor.

- Gerek 1792-1800'deki ilk inşaatta gerekse İngilizler 1814'te Beyaz Saray'ı yaktıktan sonra Beyaz Saray'ın yeniden inşasında köleler çalıştırılmış.

- Eldeki belgelere göre en az 9 Amerikan başkanı kendi dönemlerinde Beyaz Saray'da köleleri çalıştırmış: Thomas Jefferson, James Madison, James Monroe, John Quincy Adams, Andrew Jackson, Martin Van Buren, John Tyler, James K. Polk ve Zachary Taylor.

- Ve gelelim en mühim bilgiye. Yine eldeki belgelere göre en az 13 Amerikan başkanı köle sahibi imiş. Bunların çoğu da şu meşhur Amerikan Bağımsız Bildiri'sini kaleme alanlar. George Washington, Thomas Jefferson, James Madison, James Monroe, Andrew Jackson, Martin Van Buren, William Henry Harrison, John Tyler, James K. Polk, Zachary Taylor, James Buchanan, Andrew Johnson ve Ulysses S. Grant.

Bu arada yukarıdaki malumatı bize sağlayan Beyaz Saray Tarih Derneği'nin 1961 yılında Amerikan başkanı Kennedy'nin eşi, first lady Jacqueline Kennedy tarafından kurulduğunu ilave edelim.

Demek ki neymiş? "İnsanlar eşit haklara sahiptir" derken kastettikleri kendileri gibi beyaz adamlarmış, başkaları değilmiş. Siyahîleri kendileriyle eşit görselerdi onları köle olarak kullanmazlardı.

Fukuyama ve çürüme

Francis Fukuyama'nın 1 Mart 2024 tarihli Financial Times yazısını okurken yukarıda izah etmeye çalıştığımız gerçekler ister istemez çağrışım yaptı. Tarihin tozlu sayfalarında çoktan yerini alması gerekirken anakronik bir liberal olarak hâlâ bilge adam muamelesi gören Fukuyama'nın "Amerika'nın siyasi çürümesini tersine çevirmek için çok geç değil" başlıklı makalesi havanda davul tozu dövmekten ileri gidemiyor çünkü.

Şu tespitler ona ait:

Francis Fukuyama.
Francis Fukuyama.

"Amerikan kurumları bir süredir istikrarlı bir şekilde çürüyor ve şu anda büyük bir krizin ortasındalar. Seçmenlerin neredeyse üçte biri, Başkan Joe Biden'ın 2020 seçimlerini çaldığı yalanına inanıyor. Anketler seçmenlerin, destekçileri arasında bu yalanı yayan ve onu iktidarda tutmak amacıyla 6 Ocak 2021'de Kongre Binası'na saldırıyla sonuçlanan eski başkan Donald Trump'ı yeniden seçmeye hazır olacağını gösteriyor. Aynı Trump, Ukrayna'yı desteklemeyi reddediyor ve yakın zamanda Rusya'yı, ABD'nin koruması için ödeme yapmayan herhangi bir NATO müttefikine saldırmaya davet ediyor."

Amerikan kurumları bir süredir çürümüyor, Amerikan Bağımsızlık Bildirisi'nin yazıldığı gün o kurumlar çürük bir zemine inşa edilmişti zaten. Seçimlerin çalınması hikâyesinin de evveliyatı var. 2000 seçimlerinde oğul Bush'un nasıl iktidara geldiğini ne çabuk unuttuk!

2000 seçimlerinde ne olmuştu?

Seçimin neticesini Florida eyaletinden gelen netice belirleyecekti. Florida'da kazananı açıklamakla görevli eyalet yetkilisi seçimi Cumhuriyetçi oğul Bush'un kazandığını açıkladı. Rakibi Demokrat Al Gore onu arayarak tebrik etti. Fakat Bush'un seçimi yalnızca yüzde 0.005'e denk gelen 537 oyla kazandığı anlaşılınca Gore bir telefon daha açarak tebrikini geri çekti. Çünkü eyalet yasaları, iki aday arasındaki farkın yüzde 0,5'ten az olması durumunda oyların tekrar sayılması gerektiğini söylüyordu.

Seçimden üç gün sonra yapılan yeniden sayım, farkı 327'ye düşürdü. Sayım makinalarla yapılmıştı, Al Gore elle yapılmasını isteyerek itiraz etti ama mahkeme bunu kabul etmedi. Davayı Florida Yüksek Mahkemesi'ne taşıyan Al Gore kazandı ama bu kez Bush itiraz etti ve ABD Yüksek Mahkemesi'ne başvurdu. Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararıyla elle sayım iptal oldu, seçimlerden beş hafta sonra Bush'un küçük bir oy farkıyla başkan olduğu ilan edildi.

O zamanki genel kanaat oğul Bush'un seçimleri çaldığı şeklindeydi. Nitekim o seçimden az sonra silah tacirlerinin ellerini ovuşturup yıllarca beklediği fırsat nihayet belirdi. 11 Eylül hâdisesi sonrasında Afganistan ve Irak işgalleriyle sadece Amerika'da değil dünya çapında ciddi bir silah satışı gündeme geldi. Halkın sadece figüran olduğu, para babalarının kurduğu lobilerin fonladığı bir seçim sisteminde bunlar sıradan işler. Fukuyama gibilerin bu basit gerçeği bilmiyor olması sizce mümkün mü?

Al Gore ve Bush.
Al Gore ve Bush.

Halk uyanıyor mu?

Fukuyama'nın şu şikâyeti kimler adına racon kestiğini ele veriyor:

"Her demokrasi, iyi bilgilendirilmiş ve sistemin dayandığı normları destekleyen bir seçmen kitlesine bağlıdır. Ancak şaşırtıcı sayıda Amerikalı, tuhaf komplo teorilerine ve alternatif gerçeklere inanıyor. Anketler, Demokratların Washington'un altındaki gizli tünellerde çocukların kanını içtiğini söyleyen QAnon'u yüzde 17'lik bir desteğe sahip olduğunu gösteriyor. Cumhuriyetçilerin yarısından fazlası aşıların yararlı olmaktan çok zararlı olduğuna inanırken birçok Evanjelik, pandemi sırasında kiliselerin kapatılmasının liberallerin kiliselerini kalıcı olarak kapatma kampanyasındaki ilk hamle olduğunu düşünüyor."

Koronavirüs aşıları konusunda açılan davalardan, verilen cezalardan Fukuyama'nın haberi yok galiba. Pandemiye dair Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından yapılan açıklamaları alt alta koyup bir zihin jimnastiği yapmamış demek ki bugüne kadar. Siyonistlerin sözünden çıkmayan/çıkamayan ana akım medyanın gerçekleri sürekli perdeleyip yalanları süsleyerek servis etmesinden halk bıkmış olamaz mı? Epsteinler ve onların arkasındaki karanlık güçlerin, çocukları en iğrenç şekilde istismar ettiği onca perdelemeye rağmen ortaya çıkmadı mı? Fukuyama gibiler buna dair ilk haberler sızdığında komplo dememiş miydi? Ee, kimmiş komplocu şimdi?

Amerika yıkılacak korkusu

Fukuyama'nın asıl korkusu şu satırlarda kendini ele veriyor:

"Amerikan karşıtlığının soldan sağa doğru bu göçünün dünya düzeni üzerinde çok büyük etkileri olduğunu söylemeye gerek yok. Trump'ın Kasım ayındaki zaferi, ABD'nin Ukrayna'ya verdiği desteğin kesin olarak sona ermesi anlamına gelecek. Zamanla Kiev'in Rus kuvvetlerinin eline geçmesine tanık olmak zorunda kalabiliriz. Ancak Vladimir Putin burada durmayacak ve Trump, NATO müttefiklerini korumak için savaşma niyetinde olmadığını açıkça belirtti. Putin, Tucker Carlson ile yaptığı röportajda Polonya veya Litvanya'ya saldırmayacağını söyledi ancak Ukrayna gibi Rusça konuşan bir azınlığa ev sahipliği yapan Estonya'dan bahsetmedi. Bir sonraki doğrama bloğunda Estonya olacak. Benzer bir mantık Güney Kore ve Japonya gibi Asyalı müttefikler için de geçerli olacaktır. Trump'ın Tayvan'ı Çin işgaline karşı savunacağını düşünen herkesin bir kez daha düşünmesi gerekiyor."

Trump ve Putin.
Trump ve Putin.

Trump gelirse Ukrayna elden gidecek, sonra sıra Estonya ve diğer Avrupa ülkelerine gelecek. Çin de önce Tayvan'ı, sonra Güney Kore ve Japonya'yı yutacak. Dolayısıyla Amerika öncülüğündeki Batı sistemi ağır bir mağlubiyet alacak, belki de yıkılacak. Amerikan rüyası sona erecek. Fukuyama'nın bir ağıtı andıran yazısının temel motivasyonu bu.

Amerika'nın orta yerinde doğan, mâlikâneleri ve hapishaneleriyle Amerikan gerçeğini bizzat yaşayarak tecrübe eden Malcolm X'in tespiti yerinde. Amerikan rüyası sahtedir, bir Hollywood sahnesidir. Amerika bir kâbustan ibarettir. Ve hepimiz bu simülasyonun, bu kâbusun içindeki kurbanlarız.

O vakit...

YIKILSIN AMERİKA!