Sırat köprüsü sarhoşu

​Sırat köprüsü sarhoşu.
​Sırat köprüsü sarhoşu.

Dostoyevski Hz. İsa ve İncil ile daha doğrusu Ortodokslukla Rusya’yı da özdeşleştirmiş psikolojik çözümlemeler ve tasvirler ile deyim yerinde ise din ile sanatı birbirine bulamıştır denilebilir. Oysa din dindir sanat ise sanat. Mutlak hakikat ile metafizik birlikteliğindeki paradoks ise ayrıca konuşulmalıdır.

Sanatkâr eseriyle cennet ve cehennem karşısında bir sırat köprüsü üstündeki sarhoş insan gibidir. Tanımlama Sezai Karakoç’a aittir. Raskolnikov tam bir sırat köprüsü sarhoşudur. Öyle bir kahramandır ki sözleri ve davranışlarında din ve sanatı birbirine karıştırmış bir yazarın bir kadavradan bir canlı çıkarma ayinine dönüşmesini serüveninden izleme ve okuma durumunda kalmış gibiyizdir. Hristiyanlığın Hz. İsa’yı çarmıha gerip öldürme sonrasında ölüden Tanrı çıkarma -bunda da bir parça başarılı oldukları söylenebilir- eylemi dinlerinin temel dayanağı olmuştur. Bu yaklaşımdan hareketle Matta, Markos, Yuhanna ve Luka’nın tahrif edilmiş Hristiyanlığın peygamberleri olduğu söylenebilir. Dostoyevski Hz. İsa ve İncil ile daha doğrusu Ortodokslukla Rusya’yı da özdeşleştirmiş psikolojik çözümlemeler ve tasvirler ile deyim yerinde ise din ile sanatı birbirine bulamıştır denilebilir. Oysa din dindir sanat ise sanat. Mutlak hakikat ile metafizik birlikteliğindeki paradoks ise ayrıca konuşulmalıdır.

Sırat köprüsü üstündeki sarhoş yani sanatçı aslında canıyla oynamaktadır. Ben de “N canbaz” şiirimde, “Son adımı nereyedir elleri yanar ateşin beyazlığından / Cennete mi canbaz cehenneme mi” demiştim on yedi yıl önce. Ne diyeyim sanatçı değilseniz ya da o kumaş sizde yoksa canınızla oynamayınız. Bu durum Suç ve Ceza’ya açılan bir kapı olma özelliği gösterebilir. Dostoyevski de eserlerinde bunu yazıyor denilebilir. ‘Şairler hep aynı şiiri yazarlar’ demiştim. Bu cümle romancılar ve öykücüler içinde söylenebilir. Ressamların hep aynı resmi hatta renkleri kullanmalarını hatırlayalım. Van Gogh sarısı ve mavisi gibi.

Üç aydır Bozüyük’te idim. Bir söz, bir nişan ve bir düğün merasimi bitirdikten sonra 10 Eylül’de İstanbul’a geldim. Yazmakta olduğum kitap için kendime verdiğim süreyi altı yıldan üç yıla indirdim. İsmini belirledim: Yoksullar Gitti -Bir Şirin Şiiri.- Allah ömür verirse 63 yaşında tamamlayacağım. Yetenek Tanrı’nın sanatçıya verdiği bir izindir diyor Sezai Bey. İznimiz var ise ya nasip ya gayret diyeceğim. Yine.

Bugün 27 Eylül 2023. Dışarda nemli ve serin bir akşam. Kim bilir insanların bir kısmı içlerindeki terli -canlı mı deseydim- uykuya hazırlanıyor. İstanbul yarın için yağmur bekliyor. Yağmur Beklerken ne güzel bir kitap ismi ve Yağmur Öncesi ne güzel bir filmdir. Yağmur rahmettir. Yarın bekliyor. TV’de Preveze Öncesi oynuyor bir yandan da onu izliyorum. Preveze öncesi varsa Preveze ve sonrası da vardır. Ne diyordu Eliot ‘Aşk handiyse kendisiydi / Burada ve Şimdi önemsizleştiğinde’ Kendiniz olun!