Simit güzel değil sen açsın

​Simit güzel değil sen açsın.
​Simit güzel değil sen açsın.

İnsan kısmı öğrenci iken edindiği alışkanlıklarını tez zamanda bırakamıyor. Öğrenciyken yapılan tercihlerin birçok kısmı da zorunluluktan olduğundan kalıcı izler bırakıyor. Yoksa mesela insan mecbur olmasa sürekli makarna ve hazır çorba yer mi? Ama işte eliniz mahkûm, ne bulursanız onu yiyorsunuz.

Öğrencilikten kalma alışkanlıkla simit yemek konusunda tutkulu olanlar var. Sanki simit olmadan eksik beslenecekmişiz gibi düşünüyorlar. Halbuki simit çaresizliktir, simit bir tesellidir. Yoksa aklı ve imkânı olan simit yer mi?

Hele bir de simit için romantik fotoğraflar çekip, güzellemeler yapanlar var. Neymiş efendim ince belli bardakta çay, yanında peynir oohh miss. Yok kardeşim mis falan değil. Sen kendini kandırıyorsun. Kabul etsen ve desen ki mesela ben simidi dar zamanlarımda bir imdat kolu olarak düşünüyorum. İşte o zaman taşlar yerine oturacak. Simit ancak hak ettiği kıymeti bulacaktır. Hani imdat çekici vardır otobüslerde. İnsan her zaman yanında imdat çekici taşır mı? Allah muhafaza zor zaman olmadıkça imdat çekicini neden taşıyasın. Simit de öyledir. Açlıktan daralan bünyeye bir imdat çekicidir , o kadar!

Simit övücülerin bu romantik hastalığını fark eden girişimci abilerimiz; “simidi saraylara taşıdık” diyerek vatandaşı kandırdılar. Simidin her yeri saray da satılsa ne olacak ki? Altı üstü hamur işi değil midir? Laf açılmışken sormak lazım hamur işi satan yerlerin adı neden farklıdır? Fırın, pastane, patisseri, bistro, cafe bunların farkı nedir? Bu sorumuzu yeme içme işinden anlayan birilerine sorsak iyi olur ama yeme içme işinden gerçekten anlayanlar karşılığında para almadıkları hiçbir iş yapmazlar. Bu basit sorumuzu cevaplamak için kim bilir ne kadar para isterler?

Simidi bu kadar göklere çıkaranlar arasında edebiyatçı ve sanatçı kısmının da vebali çoktur. Çünkü sanatçı kısmı haliyle açtır. Çok kazanmaz çok harca(ya)mazlar. Az ile yetindikleri için değil aç kaldıkları içindir. Hal böyle olunca ne olacak? İstediğini yiyemiyorsan. Yediğini istenir hale getireceksin. Simit ile kebap yan yana konsa kaç sanatçı ille de simit olsun der? Ama ne yaparsınız ki sanatçı kısmı her yaptığı işi nakışlandırmayı, uçurmayı, köpürtmeyi sever. Yoksa simit ile sanat ne kadar yan yana gelebilir ki?

Simit sarayı açanlar Amerika’da da açtık dediklerinde beni aldı bir düşünce. Yahu simidi saraya taşıdık dediniz bizler inandık da. Simidi Amerika’ya taşıdığınızda kimi inandıracaksınız? Sokak lezzeti lüks mağazada satılınca daha lezzetli olmuyor ki. Ben uluslararası bir yazar olsaydım ve mesela Amerika’da arkadaşlarım olsaydı onlara sorardım. “Simit yemekten ne anladılar? Çay ile değil kahveyle yenilince de lezzet alıyor mu insan?” Ama ben Amerika’da değil Yozgat’ta yaşayan bir yazarım. Böyle olunca yazdıklarım orijinal tespitler olsa da evrensel olamıyor. Ben evrensel yazı yazma özürlüyüm bu kesin. Yazdıklarım mahalli gözlemler, tespitler olarak kalıyor ne yapalım ki. Şöyle uluslararası festivallere çağrılsam, ufkum genişlese. Yabancı dile kendi dilimden daha çok hâkim olsam. Konuşurken yabancı kelimelerle konuşmamı süslesem. Sosyal medyada yer alsam ve takipçilerimin sayısını ben bile bilmesem. İmza günlerimde izdiham olsa. Gördünüz mü bak insan bir simit yazısında ne çabuk nefsine yeniliyor da yalan dünyadan ne nimetler bekliyor. Neyse mevzumuz simittir. Ve ancak bir simit kadar ederi vardır.

Simit ile ilgili bir hatıramla bitireyim. Fakültede öğrenciydik. Kıymetli dostum, erkeğin hası , canım arkadaşım Ali Osman ile simit ve meyve suyu aldık aç karnımızı doyuruyorduk. Yürüye yürüye bir oto galeriye geldik. Bir kırmızı spor araba getirmişler ki dillere destan olur, öyle güzel. Biz de arabaya yanaştık, bakmaya başladık. Oto galerinin sahibi de az ileride sandalye atmış akşam serinliğinin keyfini çıkarıyor. Bizi görünce müşteri zannedip yerinden yekindi, kalkmak istedi. Ama sonra elimizdeki simitleri görünce, sırtını döndü tekrar oturdu yerine. Biz hiç bozuntuya vermeden arabanın başında öylece seyretmeye devam ettik. Sonra “Yürü be yalan dünya...” dedik. Elinde simit ile spor arabaya bakarsan, sahibi yerinden kalktığına bile pişman olur.

Ben işte o gün anladım ki simit yemek aslında karnını doyurmak değil. Nefsini körlemek. “Yani güzel kardeşim, esasında simit güzel, değil sen açsın...” dedim o gün kendime ve halen öyle diyorum...