Sığır

Korkarım sığır kalacaksın. Çünkü artık hayat size yalan söyleyecek bir yığın yeni mecra tanıdı.
Korkarım sığır kalacaksın. Çünkü artık hayat size yalan söyleyecek bir yığın yeni mecra tanıdı.

Tekrar seslendim ama cevap alamadım. Ne desem işitmeyecekti. Anlatmaya başladım ben de: "Biliyor musun Yunus, ben de senin yaşındayken tam bir sığırdım. Tıpkı senin gibi. Zengin gözükmek istiyordum. İnsanlar beni akıllı sansın istiyordum. Kızlar benle konuşsun istiyordum. Ama hiçbiri olmadı... İyi ki de olmadı. Yani hayat rol yapma şansı vermedi bana...

"Hayat yolculuğunda insan, kendini sevmeyi de öğreniyor... Kusurlarımla daha barışığım artık. Dünkü Yunus ile bugünkü Yunus arasında dağlar kadar fark var. Sanırım bunun adı büyümek..." "Olmuş mu?" deyip telefonunun ekranını bana çevirdi Yunus.

Kolları dar beyaz tişörtünün altına, dar ve kısa paça pantolonu giymişti. Belediyenin sahile koyduğu banklara oturmuş, burnunun ucuna kadar kaydırdığı güneş gözlüğünün üstünden ufka bakıyordu... Altına yazdığı yorumu okudum. "Yazdıklarınla bunun alakası var, çözemedim." dedim. "Ya dayı sen hiç anlamıyorsun bu işlerden" dedi. Telefon ekranına bir süre ısrarla baktı. Daha iyi bir şey yazabilirdi. Yazmalıydı. Güneş tam istediği açıdan vurmuş, kolları iyice şişkin çıkmıştı. Boşa gitmemeliydi bunlar. "Ya dayı bir daha baksana... Sen olsan ne yazardın bunun altına?" diyerek telefonu elime tutuşturdu. Mekâna, zaman dair hiçbir şey yoktu fotoğrafta. Renkler önemsiz, eşyalar teferruattı. Bana kalsa hiçbir şey yazmazdım altına ama bunun ne kadar yanlış olduğunu bilecek kadar tanıyordum sosyal medyayı...

Sakız lükstü bizim evde. Ve lüks ayıp bir şeydi... İşte bu yüzden, bütün bir kutu sakızı çenem ağrıyana kadar çiğnerim bazen.

Birden gözüme bir şey ilişti. Yunus'un sol cebinde dikdörtgen bir şişlik vardı. "Sigaraya mı başladın sen?" diye sordum. "Hayır" dedi. "Cebimdekini diyorsan, sakız o..." "Biliyor musun Yunus," diye söze başladım, sanki ilahi bir mesaj gelmiş gibi. "Bazen bir kutu sakızı olduğu gibi ağzıma boca edip öyle çiğnerim. Damla sakızlı, naneli olanlarından değil. Pembe, meyve aromalı olanlarından. En adilerinden... Çocukken param yetmezdi pembe sakız almaya. Yeterdi belki de... Alamazdım. Babamın akşamları yemek masasında faturaları art arda sıralayıp hesap yapmasını izleyerek geçirmiştim ne de olsa bütün çocukluğumu. Sakız lükstü bizim evde. Ve lüks ayıp bir şeydi... İşte bu yüzden, bütün bir kutu sakızı çenem ağrıyana kadar çiğnerim bazen. Dişlerimi birbirine her kenetleyişimde çocukluğumun intikamını alır gibi olurum. Seslice çiğnerim, balon patlatırım, çeneme yapışan sakızı söküp geri ağzıma atarım yaşıma bakmadan...

Senin fotoğrafınla bir ilgisi yok ama aklıma geldi paylaşayım dedim." Yunus hemen telefonu elimden aldı. "Dur dayı baştan söyle... Ne dedin sen şimdi? Bir kutu sakızı çiğnerim... Küçükken fakirdik... Yok fakir olmaz... Fakirin yerine ne diyeyim?" "Fakirin yerine bir şey mi demen gerekiyor? Hem sen neden benim dediklerimi yazıyorsun ki?" diye çıkıştım. Yüzüme bile bakmadı. Parmakları hızla işliyordu. "Yunus" dedim, beni duymadı. Kısa pantolonunun altından gözüken körpe bacak kıllarına, iri ve tek bombeden oluşan kollarına baktım. Yeğenim, benim o yaşta olmak istediğim ama hayatın olmama izin vermediği kişiydi. Havalı gözüküyordu, zengin gözüküyordu, derin biriymiş gibi gözüküyordu, akıllı gözüküyordu... Tekrar seslendim ama cevap alamadım. Ne desem işitmeyecekti.

İnsanlar beni akıllı sansın istiyordum. Kızlar benle konuşsun istiyordum. Ama hiçbiri olmadı... İyi ki de olmadı.
İnsanlar beni akıllı sansın istiyordum. Kızlar benle konuşsun istiyordum. Ama hiçbiri olmadı... İyi ki de olmadı.

Anlatmaya başladım ben de: "Biliyor musun Yunus, ben de senin yaşındayken tam bir sığırdım. Tıpkı senin gibi. Zengin gözükmek istiyordum. İnsanlar beni akıllı sansın istiyordum. Kızlar benle konuşsun istiyordum. Ama hiçbiri olmadı... İyi ki de olmadı. Yani hayat rol yapma şansı vermedi bana... İnsanların yüzüne bakıp yalan söylemek gerekiyordu o zamanlar. Beceremedim. Sizin imkânlarınız çok başka. Sana acıyorum... Korkarım sığır kalacaksın. Çünkü artık hayat size yalan söyleyecek bir yığın yeni mecra tanıdı. Öyle ki, sığırlığınızla para bile kazanabiliyorsunuz şimdi."

  • Yunus duymuyordu beni. Sakız tiradımı cilalamakla ve fotoğrafına uygun hâle getirmekle meşguldü. Beni duymadığından emin olmak için bir kez daha "Yunus" dedim. Cevap yok...

Devam ettim: "Aslında ben de bir çok sığırlık yaptım senin yaşında. Yüz kızartıcı, anlatılmaması gereken şeyler. Fakat farkımız şu ki ben kendi mahremimde sığırdım. Annem, babam, ablam ve ben biliyorduk sığır olduğumu. Ha, bir de karşı komşumuz Sevinç teyze. Evin çocuğu olmadığımı ispat için balkona çıkıp sigara içtiğim vakitler göz göze gelirdik çünkü... Diyeceğim şu ki sevgili Yunus, aramızdaki öz itibarıyla bir fark yok aslında. Ben ev sığırıydım, sense kamusal alan sığırısın..."

Biliyor musun Yunus, ben de senin yaşındayken tam bir sığırdım.

"Hah" dedi Yunus. "Çok iyi oldu dayı... Bir baksana." Elime aldım telefonu. Sakız, nostalji, umut, arabesk ve daha bir çok şey... "Güzel olmuş" dedim ve geri uzattım telefonu. Yunus hâlâ ekrana bakıyordu ama bilinci biraz açılmıştı. "Sahi dayı sen ne konuşmak istiyordun benle?" diye sordu. Duruşumu dikleştirdim. Sesime ciddi bir ton kattım. "Şimdi Yunus, annen senle konuşmamı istedi. Bu sene sınava gireceksin. Şöyle adam akıllı çalışsan hukuka girersin aslında. Yeter ki kendine güven. Hukuk güzel bölüm. Senden birkaç yaş büyükler bile hakim savcı oluyor. Prestijli meslek. Lojmanda oturursun..." derken Yunus'u kaybettim yine. Anladığım kadarıyla demin paylaştığı fotoğrafa biri, ihtimal bir kız, yorum yapmıştı. Gülümseyerek bir şeyler yazıyor, seçeceği uygun emojiyi düşünüyordu... Lojman, emeklilik, hatta maaş... Şu an için bunlar önemsiz kelimelerdi...

"Yunus" dedim birkaç kez, duymadı. "Yunus sen bir sığırsın, biliyor musun?" diye sordum. Uyanır gibi oldu. "Hukuk mu dedin sen? Ne dayı, ne ya, ne yapacağım hukuk okuyup? Avukat mı olacağım?" Yeğenime baktım kısa bir an. "Fena mı olur oğlum? Mahkeme salonunda diss atana avukat denir." Yüzünde hiç aşina olmadığım bir ifade belirdi. Sanırım düşünüyordu. "Ha bak o olabilir işte" dedi.