Sanal gerçek evrenler

Sanal gerçek evrenler.
Sanal gerçek evrenler.

Günler günleri kovalarken insan da kendisine yeni değerler buluyordu. O değerlerden bir tanesi gerçek idi. Gerçek’in keşfi ya da icadı insanlık tarihi kadar olmasa da akıl tarihi kadar eski idi. Sonra ‘gerçek’in bir varsayım olduğu keşfedildi. Bu itibarla zaten hakikatten ayrılıyordu. Bu keşifle beraber hakikat unutuldu, gerçek’in çeşitli formlarının peşine düşüldü. Böyle böyle bin yıl, iki bin yıl filan geçti. Bin yıl, iki bin yıl süren bu akıl mücadelesinin bir evresinde insanlar keşfettikleri gerçeği hakikatin yerine ikame etmeyi aklettiler.

Bilinirdi ki, hakikat tanrısal ya da evrensel olan idi. Gerçek ise yalnızca dolaşımda olan, insanların gördüğü, yaşadığı ya da kabul ettiğiydi. Tam olarak öyle değildi de, öyle dersen öyleydi. Misal hava hafifti ve bu hakikatti. Ama insanlar derse ki hava ağırdır, ve insanlar hava ağırdır deyince inanırsa insanlar ‘hava ağırdır’a, gerçek hava ağırdır olur idi. Misal insan aslında fıtraten iyiydi. Aslında kötü idi. Ama insanlar derseki insan kötüdür, bir iki delil de gösterirse istisna kabilinden, hakikatte insan iyidirken, gerçekte insan kötüdür oluveriyor idi. Ya da tersiydi. Hâl böyle olunca doğaldır ki pek çok şey değişti. Hakikatin hükmü kalmadı, her şey gerçekmiş gibi dolaşıma giriverdi.

Dünya düzdür, yuvarlaktır. Uzay vardır, yoktur; uzuyordur yok kısalıyordur, genişliyordur yok daralıyordur filan derken meseleler hakikat penceresinden değil de gerçek penceresinden konuluşmaya başlanınca tuhaf bir şey oldu. Zira görünenler ve görünmeyenler vardı, asıllar ve suretler vardı. Ruh asıldı da beden suretti. Hakikatin yerini gerçek alınca asıllar görünmez, suretler görünür oldu. İş görünenden ibaret olunca da başka bir şey oldu. İleri gerçek diye yeni bir şey bulundu. İleri gerçek çok gerçek, gerçek gerçek gibi bir anlam için kullanılır oldu. Öte yandan ileri gerçeğin gerçek olabilmesi gerçeğin sanal olmasıyla mümkün oldu. Gerçek sanal olmalıydı ki, ilerileştirme müdahalesiyle gerçeğe yaklaşmalıydı. Sanal gerçeğin icad edilmesinin akabinde ise sanal bir evren tasavvuru ile insanlara yeni bir evren sunuldu; yeni evrene sanal gerçek evren denildi.

İnsanlar yeni şeylere pek bir değer verdiklerinden sanal gerçek evreni çok sevdiler. Hemen ona ulaşmaya, ona bulaşmaya, onu yaşamaya, onda yaşamaya meylettiler. Bir şeyi icad kadar onu dolaşıma sokmak da önemli olduğundan insanların sanal gerçekliği yaratanları onu kısa zamanda dolaşıma da soktular. Bir şeyin dolaşımda olması onun değerli olmasına yetmeyeceğinden, ona bir de değer atfettiler. Dediler ki, gerçek sınırlıdır, sanal gerçek sınırsızdır. Sınırlı olanda arz sabit olacağından fiyat talebe göre belirlenirdi, bu doğrultuda da sınırsız olanda arz üretime ve tasarıma göre artacağından talep ne kadar yüksek olursa olsun fiyatı etkilemeye gücü yetmezdi. Bu böyleydi de bir de şu vardı: İnsanlardan oyunu kuran derse ki; bu taş ufalanacak, taş ufalanırdı, derse ki deniz kuruyacak deniz kururdu, çünkü deniz kuruyacak denirse insanlar denizden bir kaşık alıp evine götürmek isterdi, herkes bir kaşık alınca deniz kururdu. Böyle diyerek denizin kuruduğu olmamıştı ama bankaların battığı olmuştu. Sanal gerçek evren için de dediler ki, bu daha ne ki, bu çok değerlenecek.

Değerlenecek dendiği için insanlar hücum ettiler sanal gerçek evrene. Oradan arsalar, evler, tarlalar almaya başladılar. Bu arzu neticesinde, sanal gerçek evrenin arzı sabit olmadığı halde, talebin yüksekliği fiyatı korkunç seviyelere taşıdı. En nihayetinde insanlar sanal gerçek evrende bir küçük arsa alabilmek için gerçek dünyadaki evlerini satıp, üzerine krediler çekmeye, borçlanmaya başladılar. Sanal gerçek evrende bir bahçeye sahip olabilmek için, içinde ev olan ya da olmayan bahçelerini üç kuruşa satmaya başladılar. Akabinde çok fena bir şey oldu, insanların sanal gerçek evrende bir şey sahip olabilmek için gerçek dünyada satabilecekleri hiçbir şey kalmadı. Böyle olunca da insanlar sahip oldukları tek şeylerini, kendilerini verip, sanal gerçek evrende bir benlik almaya çalışmaya başladılar. Ne tuhaf, bunu başardılar da. Güzel oldu bu çirkinlik, insanlar ne tuhaf evet.