Paylaşılan ama bölüşülmeyen yeni ekonomi

Paylaşılan ama bölüşülmeyen yeni ekonomi.
Paylaşılan ama bölüşülmeyen yeni ekonomi.

Paylaşım ekonomisi temelde anlamlı bir ideal üzerinden yükseliyor. Bu ideal, doğayı tahrip eden insanlığın sahip olma güdüsü ama bugün geldiğimiz noktada herkes sahip olursa, kaynaklar daha fazla bu talebe dayanamayıp dünya yaşanmaz bir yer haline gelecek.

İktisat biliminin temel kabulü, kaynakların kıt olduğu ama insan ihtiyaçlarının/arzularının sonsuz olduğudur. Bu iki uç nokta arasında bir denge bulmak ve düzeni sürdürmek temel gaye olarak işlemekte, her tür iktisat tanımı bu sürecin nasıl daha doğru olacağına dair ön kabuller, öneriler ve yargılarla, doğa ve insan arzuları arasında doğru bir denge bulmayı amaçlamaktadır.

1970’lerle birlikte ortaya çıkan refah devletlerinin verimsizliği sorununa bir cevap olarak geliştirilen ve Amerika’yla İngiltere başta olmak üzere, dünyanın geneline yayılan bir kabul olarak yeni sağ politikalar ve jandarma devlet paradigmasıyla birlikte, bu zor dengeye şirketlerin kâr maksimizasyonuna dayalı, şirket temelli ekonomi modeli benimsenmiştir. Kapitalizmin yeni yorumu olarak ortaya çıkan yeni sağ ideoloji 2008 kriziyle sorgulansa da hala bir şekilde ayakta durmaya devam etmekte, kıt kaynaklar/sınırsız ihtiyaçlar ikiliğine şirketlerin kâr beklentisinin de dâhil olduğu bir iktisadi sistem hüküm sürmektedir.

Kapitalist ekonomiye içeriden ve dışarıdan çeşitli eleştiriler tarih boyunca gelmeye devam etse de, sistem bir şekilde kendi eksiklerini yamayarak hâkimiyetini sürdürmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte iktisadi faaliyet kendisine yeni arz/talep sahaları oluşturmakta, oluşacak finansal daralmayı yeni iş kolları ve arz sahaları ile zenginleştirerek, küresel ekonomide büyümeyi ve lokomotifin durmadan ilerlemesini sürdürme gayretini devam ettirmektedir.

2008 krizi öncesi dünyanın en büyük şirketleri listesinde bankalar ve enerji şirketleri ilk onda yer alırken, 2008 krizi sonrası bu listede teknoloji şirketleri yer almaya başlayacak ve dünya ekonomisinin yeni bir safhaya geçtiğinin ilk izleri bu değişimde görülebilecektir. 2008 krizi öncesi sıralama 337. Sırada yer alan Apple, bugün bir teknoloji şirketi olan Amazon’un hemen arkasında ikinci sırada yer almaktadır.

Tekno-Kapitalizmin yükselişi

2008 krizinin yaşandığı yıllara denk gelen internet hızının artışı ve akıllı cihazların üretim maliyetlerini düşerek daha çok son kullanıcıya ulaşmasıyla birlikte, yeni bir çağa merhaba deniyordu. Artık ekonomik artı ürünü, teknoloji şirketlerinin uygulamalarını kullanan tüketiciler oluşturacak, veri ekonomisi, sanayi devriminin ana kırılmasını oluşturan petrol gibi değerli bir meta haline gelecekti. Veri ekonomisi üzerinden yükselen yeni teknoloji şirketleriyle birlikte, tekno-girişimler hayatımıza girecek, B2B ve B2C olarak adlandırılan iş dünyasına ve kullanıcılara çözümler sunan uygulamalar yeni bir ekonomik saha oluşturacaktır.

Tekno-girişimlerin yükselmesi, dünyada bir anlamda söz edilen ama görece cılız bir etki bırakan, çevrenin korunması, sürdürülebilirlik, verimlilik, paylaşımcılık gibi kavramların daha güçlü savunulmasına, politikalar belirlenirken bu kavramlar etrafında ortaya atılan ilkeler etrafında şekillenmesi noktasında dikkatli olunmasını sağlayacaktı. Her bir teknoloji girişimi, erişilebilir ve demokratik bir dünya idealini beslemekte, aynı zamanda doğa karşısında radikal bir ilerleme gösteren insanlığın doğayı yeniden kazanmasına alan açacaktı.

Bu idealler etrafında, özellikle teknoloji girişimciliği noktasında, paylaşımlı kullanım kültürü yavaş yavaş yaygınlaşacak, kullanıcıların kullanmadıkları veya paylaşabilecekleri mülk ve eşyalarını tamamen yabancı kişilerle paylaştıkları, bazen aynı arabada, bazen aynı evde bazense aynı eşyalar üzerinde bir süreliğine kullanım hakkı edindikleri yeni bir ekonomi modeli ortaya çıkacaktır. New York Üniversitesi İşletme Profesörü Arun Sundararajan’ “topluluk-tabanlı kapitalizm” olarak adlandırdığı, ama genel kullanımda ‘paylaşım ekonomisi’ olarak bildiğimiz bu yeni ekonomik sistem, bir idealden yükselerek geleceğin umudu olarak gösterilecektir.

Paylaşılan ama bölüşülmeyen

Paylaşım ekonomisi temelde anlamlı bir ideal üzerinden yükseliyor. Bu ideal, doğayı tahrip eden insanlığın sahip olma güdüsü ama bugün geldiğimiz noktada herkes sahip olursa, kaynaklar daha fazla bu talebe dayanamayıp dünya yaşanmaz bir yer haline gelecek. O zaman ihtiyacımız olan şeyi satın almak yerine ihtiyacım kadar kullanıp, daha sonra geri bırakayım ve diğer ihtiyacı olanlar da kullanarak sürdürülebilir bir model oluşturalım şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşıma sahip.

İdeal düzlemde anlamlı olan bu yaklaşımla birlikte Uber, BlaBlaCar, Martı, Airbnb gibi şirketler, araç ve mülk sahiplerini ortak bir platformda birleştirerek, düşük sayılabilecek ücretlere, hem ulaşım hem de konaklama konusunda ciddi avantajlar sağlayarak, kişilerin kısa süreli ihtiyaçlarına çözüm sunmakta. Aynı zamanda başta konaklama olmak üzere ciddi yatırım ve çevreye etki maliyeti olan yatırımların da en aza indirilmesine ön ayak olarak karbon salınımı noktasında önemli bir adım atmış oluyorlar. Paylaşım ekonomisi bu konuda o kadar önemli bir yere sahip ki, paylaşımlı araç kullanımı sayesinde trafikteki araç sayısının üçte bir oranında düşeceği ve trafiğin yüzde yetmiş azalacağı öngörülmektedir.

Elbette bu ideallerin arkasında göz ardı edilen noktaysa, paylaşım ekonomisinde kazancın teknoloji şirketleri ile bireyler arasında adil bir şekilde bölüşülmediği, hizmet sunan bireylerin tüm giderleri kendisinin karşıladığı, bir aracı olan uygulamalarınsa komisyon gelirleriyle, düşük maliyetlere katlanıp, yüksek maliyetleri hizmeti sunanlara ve alanlara yıktığı gerçeğidir. Bugün paylaşım ekonomisi alanında hizmet gösteren Uber’in şirket değeri seksen milyar dolar, Airbnb’ninse yetmiş milyar dolara ulaşmış durumdadır. Bu iki şirketinse en büyük alametifarikası bu değerlere ulaşırken, şirket mülkiyetlerinde bir tane araç ve otel odası bulunmamasıdır. Bugün dünyanın en büyük konaklama hizmeti şirketlerinden biri olan Marriott International elli beş milyar dolar şirket değerine sahipken, otellerindeki toplam oda sayısı 1.423.044’tür.

Günün sonunda paylaşım ekonomisi, bir grubun daha zengin olduğu, mülkiyetine sahip olmadığı araçlara/odalara kısa süreli kullanım ücreti ödeyerek günün sonunda yine evsiz ve araçsız kalacak milyonların olmaya devam edeceği, mülk sahiplerininse günün sonunda her türlü gideri (benzin/onarım/tamir vb.) belli indirimlerle de olsa kendisinin karşıladığı ve sahip olduğu şeylerin bir süre sonra yıpranacağı bir gerçeklikte, eşitsiz bir ortamda ticaret sürmeye devam edecektir.

Elbette bundan çok daha önemli bir nokta olarak, bu teknoloji şirketlerinin kullanıcıların her türlü verisine sahip olarak o verilerden yeni bir ekonomi sahasında kâr elde edeceği ama kullanıcıların günün sonunda elinde olanı harcayıp bir şey elde edemeyeceği gerçeği de unutulmamalıdır. Çünkü bir süre sonra, şirketlerin eldeki verileri kullanarak adil olmayan ücretlendirmelere gidebileceği ya da karşı tarafta hizmet alan ve veren kişilerin zorunda kalarak kabul edebileceği zorlayıcı kararlar alabileceği de bir gerçekliktir. Paylaşım ekonomisinin günün sonunda barınma değil konaklama, ulaşım değil erişim hakkı tanıması, bu ekonominin gelecekte yaratacağı sorunları göstermesi açısından önemlidir.

Paylaşım ekonomisi idealinin arkasındaki yıkıcı kâr güdüsünün ele alınarak, yeni bir teklifle, adil bölüşümün öne çıkarıldığı bir bakışın tartışılması önemlidir. Zira paylaşım, pay edenin elindeyken, bölüşmek bir anlamda adil olmayı zorunlu kılmaktadır. Şirket kapitalizminin farklı bir yüzü olan paylaşım ekonomisi, eğer gelirin dağılımı noktasında yeniden ele alınmazsa, en son raddede ultra zengin şirketler yaratıp, yoksul ve muhtaç insan kitlelerinin sayısını daha da artıracaktır.