'İnsan önce kendini sevmeli' palavrası

'Ay ben, kendimi sevmiyormuşum, önce kendimi sevmeliymişim' gibi palavraları bir kenara bırakıp insan derin bir sorunun cevabının peşine düşmelidir.
'Ay ben, kendimi sevmiyormuşum, önce kendimi sevmeliymişim' gibi palavraları bir kenara bırakıp insan derin bir sorunun cevabının peşine düşmelidir.

İnsan kendi değerini, kendi anlamını kendi icat edemez. Kendi varlığını kendi icat edemeyen, ibda ve inşa edemeyen birisi değerini ve anlamını da icat edemez. İnsan, Varlık'ın bir sanat eseridir çünkü.

Silik sözler, ezber sözler altın çağını yaşıyor. Bu silik ve ezber sözler sağda solda, orada burada çiğnene çiğnene, söylene söylene içindeki anlamı kaybedip çürümüş bir kabuğa dönüşüyor. Hele bir de söz en ufak bir hakikat tohumu taşımıyorsa, bir palavradan ibaretse, nefse hoş geliyor diye insan bir yalanı sahipleniyorsa durum daha da vahimleşiyor. Duyduğumda tüylerimi diken diken eden, "off yine mi aynı nakarat'' dedirten sözlerden biri, "İnsan önce kendini sevmeli." Hele de "kendini sevemezsen başkasını sevemezsin" denilerek insanın kendini sevmesinin hikmeti ve lüzumu kendi dışında bir varlığa, başkasını sevmeye bağlanması da işin başka bir garabeti olarak ortaya çıkıyor. Kendini sev, benim nazarımda bir palavra. Çünkü insan fıtri olarak kendi varlığını zaten sever. Zatında kendi nefsine muhabbetle yaratılmıştır insan. Hatta ve hatta "evvela ve bizzat yalnız nefsini sever, başka her şeyi nefsine feda eder," diyen Said Nursi, ne kadar da haklı bir tespitte bulunur.

Otuz iki yıllık psikiyatristlik ve terapistlik geçmişimde, kendini sevmeyen insan hemen hemen görmedim, desem yeridir. Kendimi sevmiyorum diyen bolca insan dinledim ama onların da en çok kendilerini sevdiklerini gördüm. Kendimi sevmiyorum diyenlerin yemekten içmekten kesildiğini, kendi ihtiyaçlarından feragat edip başkasına yöneldiğini, menfaatlerde başkasını öncelediğini, ben kendimi sevmiyorum arkadaş, al malım mülküm şuna ya da buna helal olsun diyeniyle karşılaşmadım. İnsan kendi zatını sever. Öyle bir sever ki hatta, hastalıklı bir sevgiye ulaşır. "Mabuda layık bir tarzda nefsini metheder." "Nefsine perestiş eder" Hele hele şu narsizm çağında, çoğunluğun sadece ve sadece kendi menfaati peşinde at koşturduğu, sadece kendini sevdiği, kendini öncelediği bir hayat zemininde, "önce kendini sevmelisin" demek gülünç bir nakarattan ibaret kalıyor. "Kendimi sevmiyorum" ifadesi bir örtüdür. Başka çok daha önemli bir sorunun yanlış şekilde ifadesidir kanaatimce. Birisi, "kendimi sevmiyorum,'' dediğinde dikkat kesilirim. Hah, derim, derinlerden bir çığlığın sesi bu. Bu insanın varoluşuyla derin bir meselesi var. Kendimi sevmiyorum ifadesini, denizde boğulan birinin burnundan çıkan hava kabarcıklarına benzetirim.

Bu sorun, "bu dünyada, bu evrende nasıl bir anlamım ve önemim var, bir değerim ve kıymetim var, bunu bilmiyorum, bunu hissedemiyorum'' sorunudur. Başka bir ifadeyle insanın kendini değersiz hissetmesi sorunudur. İnsanın kendini sevmesi içkin bir meseledir, zatını sevmek fıtri olarak insana verilmiştir ama insan değerini, anlamını arayıp bulmak zorundadır. İnsanı değerli olduğunu nasıl bulacaktır? İnsan kendi değerini, kendi anlamını kendi icat edemez. Bu saçmalık ötesidir. Kendi varlığını kendi icat edemeyen, ibda ve inşa edemeyen birisi değerini ve anlamını da icat edemez, ibda ve inşa edemez. İnsan yaratılır. Mutlak Varlık'ın bir sanat eseridir insan. Sonsuz bir özenle yaratılmıştır. O zaman, insanın değerini Ustası, Sanatkârı belirler. Dünyada var olmanın ne gibi bir değeri, kıymeti olduğu Yaratıcı dolayımıyla çözülemediğinde insan kendini değersiz, kıymetsiz, hiç olarak hissetmeye başlar. Değersiz hissetmek çok yıpratıcı bir histir. Kendini değersiz bulan insanın kendiyle arası açılır ve kişiler yanlışlıkla kendimi sevmiyorum zehabına kapılırlar. Hâlbuki kendini sevmeyen bir varlık, kendini değersiz hissetmekten acı çekmemesi gerekir. Değersizlik acısının bizatihi kendisi, insanın kendini sevmesinin net bir neticesidir.

"Ay ben, kendimi sevmiyormuşum, önce kendimi sevmeliymişim" gibi palavraları bir kenara bırakıp insan derin bir sorunun cevabının peşine düşmelidir: Şu kainatta benim değerim, kıymetim ne? Yaratıcı beni yarattıysa mutlaka bir anlamı olmalı, bu anlam ne? Bu soruların cevapları da insanı bu sorularla yardımsız, baş başa, yalnız, kimsesiz bırakmayan Yaratıcı'nın bize konuşması olan Kuran'da bol bol verilir. "Ben Yaratıcı'ya inanmıyorum ki", diyenlere ya da "bir Yaratıcı var ama her şeyi de o yaratmıyor ki canım", diyenlere de sözüm şudur. O zaman, sizi kimin var ettiğine, ibda ve inşa ettiğine inanıyorsanız, var olmayı kime borçluysanız onlara sormalısınız. Evrimse evrime, doğaysa doğaya, sebeplerse sebeplere. Kendi varlığınızdan dışarıda birine. Çünkü var olmanız kesinlikle sizin tercihinizle, sizin kudretinizle, ilminizle olmadı. Gidin ve sorun: Bu dünyada varlığımın nedeni ne ve benim değerim ne? Bana ne değer verdinde var ettin? Bakalım bir ses seda çıkacak mı?