Pandemi ve Kent: Esslingen

Pandemi ve Kent: Esslingen.
Pandemi ve Kent: Esslingen.

Yaşamını Esslingen’de sürdüren Gizem Söylet’in pandemi sonrası değişen ‘kent düzeni’ ve ‘alışkanlıklarına’ ilişkin yorumları bizi kilometrelerce uzakta yeni bir yaşama götürüyor. Pandemiyle şehrin tarihi dokusunda değişime uğrayan noktalar, yeni düzende değişen rutinlerin bireyin kendisinde oluşturduğu etki ve hissiyatlar, bunların dönem içerisindeki yansımaları birçok açıdan alışılmışın dışında bir şehir profili doğuruyor. Söylet’in Esslingen izlenimleri, Karşılaştırmalı Kentler serimizde sizlerle…

Günümüz metropollerinde neredeyse hiç rastlamadığımız çeşmeler, geçmişi olan bir sokakta yürürken köşebaşında aniden karşımıza çıktığında o şehrin çok uzun yıllardır ayakta olduğunu hatırlatır. Çeşmeler, bir şehrin suyla yani hayatla buluşma noktalarıdır. Neredeyse her meydanda, her köşe başında arzı endam eden, Esslingen’in ayrılmaz parçalarından biri olan çeşmeler, fıskiyeler, süs havuzları yüzyıllardır suyla doluyken pandemi sebebiyle belki de ilk kez durdu. Denize sadece en kuzeyinde sınırlı bir alanda kıyısı olan ve genelde karasal iklimin hakim olduğu Almanya’da, suyu her yere taşımayı çok seven, şehirlerini kanallarla, çeşmelerle donatan Alman toplumu için meselenin ne kadar ciddi olduğunun göstergelerinden biriydi bu önlem. Bunların boş olduğunu gördükçe insanı, şehirden hayatın eksildiğini hisseder gibi bir hüzün kaplıyor. Nihayetinde bu mesele sadece akmakta olan suyun durması ya da şehre güzellik katan bir ayrıntının eksilmesi değil, aynı zamanda günlük yaşantımızda yanından geçip gittiğimiz, önemsemediğimiz küçük ayrıntıların kıymetini anlatan bir durum.

Pandemi ve Kent: Esslingen, görsel 2. (Cafe, restoranlar.)
Pandemi ve Kent: Esslingen, görsel 2. (Cafe, restoranlar.)

Almanya’da hayatın kalbi şehir merkezleridir. Şehrin, yerleşim yerinin büyük ya da küçük olduğuna bakılmaksızın, şehir kültüründe “merkez” çok önemli bir yer kaplar. Bir cafede kahve içmek, arkasından bir mağazaya girmek ya da bir parkta oturmak isterseniz, hepsini bir arada sadece şehir merkezinde bulabilirsiniz. Sosyalleşmenin bir insan için su içmek kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu kabul edersek, Almanya’da merkezlerin insan yaşantısında ne kadar önemli bir yer kapladığını anlayabiliriz. Yaşadığımız bu süreçte, daha önceleri dolup taşan cafelerin, restoranların tenhalaştığını, alınan önlemlerle masaların, dolayısıyla insanların birbirlerinden uzak tutulduğunu gördükçe hala şaşırıyorum. Maske takan bir garsonun getirdiği çay ve kek aynı tadı vermiyor. Giriş çıkışlarda sürekli dezenfekte edilmek, her gittiğim mekana iletişim bilgilerimi vermek askeri bir nizam hissiyatı veriyor. İnsan sürekli bunlara benzer muamelelere maruz kaldıkça bir süre sonra zihninde bariyerler oluşuyor, yani merkeze gitme fikri eğer çok gerekli değilse angaryaymış gibi gelmeye başlıyor. Böylece içe kapanma, yalnızlaşma artıyor. Korkarım pandemiden kurtulmaya çalışırken birkaç sene daha psikolojimizle alakalı bütün bu sorunlarla da boğuşacağız.

Pandemi ve Kent: Esslingen, görsel 3. (Şehirdeki cephelerin pandemi öncesi ve sonrasındaki halleri.)
Pandemi ve Kent: Esslingen, görsel 3. (Şehirdeki cephelerin pandemi öncesi ve sonrasındaki halleri.)

Esslingen şehri çoğunlukla Ortaçağ’dan kalma yapılara sahip. Binaların cepheleri hala o dönemin özelliklerini yansıtıyor. Ancak Ortaçağ şehri olmasına rağmen günümüze ulaşan Gotik, Viktorya Dönemi yapılar da hala mevcut. Binaların çoğu ahşap, kargir yapılar. Bu binalarda çıkmalar, kaburgalar, saçaklar ve ağtonozlar sıklıkla görülüyor. Cepheler bozulmasın diye tabelalar kullanılmıyor, genellikle dükkanlar camlarına sadece küçük marka isimleri yazıyor. En azından şimdiye kadar uygulamalar bu şekildeydi ve ilgili kurumlar tarafından hassasiyetle kontrol ediliyordu. Malum şartlar sebebiyle sanat, mimari ve göze hoş gelen unsurlar önemini yitirdi, dev uyarı tabelaları, büyük yazılar, sağlıkla ilgili uyarılar yeni dönemin özellikleri olarak cepheleri kapladı.

Elbette tüm Almanya’da olduğu gibi Esslingen’de de tüm tarihi şehirlerin dokusunu ve görüntüsünü bozan, çoğunlukla ikinci dünya savaşı ve sonrasında yapılmış binalar var. Bauhaus tarzından etkilenen mimarlar, fonksiyona ağırlık vermişler, yeterli bütçelere de sahip olmadıkları için mimari stilde bazı eksiltmelere giderek betonarme ve estetikten yoksun yapılara imza atmışlar. Bu yapılara bugünlerde eklenen yer çizgileri, uyarı tabelaları ve insanları ayıran bariyerler bana belgesellerde hafızama kazınan ikinci dünya savaşının soğuk günlerini anımsatıyor.

Pandemi ve Kent: Esslingen, görsel 4. (Mağaza giriş çıkışlarındaki yönlendirmeler.)
Pandemi ve Kent: Esslingen, görsel 4. (Mağaza giriş çıkışlarındaki yönlendirmeler.)

Pandemi ve Kent: Esslingen, görsel 5. (Alışveriş sirkülasyonundaki yönlendirmeler.)
Pandemi ve Kent: Esslingen, görsel 5. (Alışveriş sirkülasyonundaki yönlendirmeler.)

Yeni düzende, mağazalara bile girip çıkarken yönlendirmelere uymak zorunluluğu, oklarla insanların belli bir sırayla gezebilmeleri daraltıcı bir etki yaratıyor. Dükkanlarda adeta labirent tipi düzenlemeler mevcut. Sürekli devam etmek zorunda olduğunuz bir otobandaymışsınız hissine kapılıyorsunuz, duraklamak, geri dönmek, hepsi külfete dönüşüyor. Tüm bu yeni dönem şehir kuralları insanın özünde yatan birçok davranışa aykırı. Ruhu körelten, daraltan, şehirde eğlenceyi, neşeyi azaltan etmenler.Şehir yaşantısında bizi ayakta tutan, şehri eğlenceli hale getiren her şey, parklar, cafeler, restoranlar, çeşmeler, mağazalar bir anda bizi korkutan, evlerimize geri iten yerler haline dönüştü. Pandemi süreci, dünyanın değişkenliğini, hayatın bilinmezliğini bizlere bir kez daha hatırlattı. Yeniden rahat nefes alacağımız günlerin özlemiyle…